Uyuyan engerek güvenli değil ki. Ne zaman gözlerini açacağını bilemezsiniz. Uyumuş olması masum yapmaz onu. Engereği yok sayabilir misiniz?
Ya da artık bütün engereklerin yok olduğunu?
Ne çok engerek yılanı var ve hepsi uykuya yatmış gibi yapıyorlar.
Gözlerini henüz hiç açmadılar. Arada kuyruklarını sallıyorlar hissedebiliyor musunuz?
Kim bilir gözlerini açsalar neler olacak, çizgi halindeki soğuk ve düşman gözlerini?
Kontrol edemeyeceğimiz bir hükümranlık sürdürmeye kalktığında ne yapabiliriz ki? Hele bu engerekleri dost biliyorsak? Ya da içinde bulunduğumuz düşünsel ve eylem planlı icraatlarımız din figürlü ve ecir kazanmak düşüncesi ile gerçekleştiriliyorsa? İşe sıkıntılı olan esas alan bu. Feda makamındayım diyor, buna gerçekten inanıyorsa korkunç olan bu.
O zaman kötü çok kötü.
Ortak bir noktada buluşup anlaşamazsınız bu düşünceyle. Hükmünü sürmek adına asla taviz vermeyecektir. Vermiyor da zaten. İnandığı ya da inandırıldığı değerler manzumesinin içerisinde cennete koştuğunu düşünen insana önündeki büyük çukuru göstermeniz o kadarda kolay değil.
Peki, insanoğlunu engerek yılanına dönüştüren sebepler nelerdir. Esas buna kafa yormak ve çok düşünmek gerek. Bu kolektif bir hatanın ürünümüdür? Yoksa büyük bir aymazlığın sonucunda kesin bir teslimiyetçiliğin getirdiği gaflet midir?
‘Bütün kötülüklerden Allah’a sığınırım’ evet, bu söz ne kadar güçlü bir söz. ‘Bütün kötülüklerden Allah’a sığınmak’ başka sığınılacak bir kapı olmadığını apaçık ortaya koyan bir cümle.
İnsanoğlunun zavallılığını, çaresizliğini ve mahcubiyetini ortaya koyan ne kadar güçlü bir cümle ama bunun farkına varmak için neden zorlanıyor insan bu kadar?
Peki, insanoğlu gerçek kötülüğün ne olduğunu biliyor mu sahiden?
Oysaki İslam insanlığın aydınlık, temiz ve şeffaf bir kimlikte olmasını öngörüyor. Sevginin olmadığı bir düşünsel yapı içerisinde inancın varlığından bahsedilemez. İnanç ve iman dinin esasını oluşturur ama aynı zamanda dinde özellikle de Kur’an’da, “Neden düşünmezsiniz!” mealinde pek çok uyarıcı ayet vardır.
Peki, neden insanlar bunu görmezden gelirler ya da gerçek boyutunun çok ötesinde algılarlar?
Ganj Nehri, Hinduizm mitolojisinde ve dininde önemli bir yere sahiptir. Nehir çevresinde, Hinduizm açısından kutsal olan çok sayıda mekân bulunmaktadır. 2.500 kilometre uzunluğa sahip bu nehrin havzasında yaşayan 400 milyon insanın atıklarının yanı sıra tarım ve sanayi faaliyetleri de nehri kirletiyor. Sudaki koliform bakterisi ve zehirli maddeler Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) belirlediği üst sınırların 3 bin katından fazla! Buna rağmen bu nehri hâlâ kutsal bilip içine girdiğinde arınacağını düşünmek ne ise; Allah’ın ilk emri olan okuma eylemini hayatına geçirmeyip Kur’an ve sünnet çizgisinde sağlıklı bir inanç çerçevesinde bir bilinç oluşturmadan sadece gassal önünde meyyit olmayı marifet bilen samimi inananın aynen bu Ganj Nehri’ne girip arındığına inanan Hindular’dan bir farkı yoktur.
Hindu’nun yaşadığı zarar en azından kendine ama diğeri toplumsal bir faciaya dönüşmekte, bütün toplumu etkilemektedir
Engereğin safran sarısı, pis kokulu, sararmış nefesini ağzımızın içinde hissetmeye başladığımızda bunu cennet kokusu zannetmek ne büyük bir gaflet.
Bu yanlış ve çarpıtılmış, samimiyetleri sömürülmüş insanlar yüzünden bu toplum ne çok acı ve ne çok hainlik yaşadı ve pek çok hayatlar karardı.
Küresel sömürü düzeninin kapitalistleştirerek her türlü sömürünün ve egemenliğin bir aracı haline getirdiği “inanmış insan”ın inandığı din İslam dini olmaktan çıkarılıp paraya, sömürüye, acık ucubeleştirilmiş dindarlar üretmektedir.
En büyük tehlike sahte İslamcıların gerçek İslam’ı her zamandan daha hızlı imha etme çalışmalarıdır. Acı olan taraf samimi Müslümanlar’ın ise bu durumu hâlâ fark etmemiş olmalarıdır.
Dilin tadı, damağımın lezzeti, aklın feraseti bu sebeple yok oldu.
Tıpkı bir hırlama ve böğürme gibi kusma sancıları yaşıyor toplum zehirlendiği için. Hepsi bu.
Şimdilerde her şey çok daha iyi görülüyor ama hâlâ ne çok engerek var.
Kuyruklarından çıkan sesleri duyuyor musunuz?