Beni bende demen, bende değilim

Bir ben vardır bende, benden içeru…

Yüz yıllar öncesinden, ötelerin şairi Allah aşığı Yunus, içindeki benden bu şekilde bahsederek,

‘’Yaratanın insana şah damarından daha yakın olduğu gerçeğini ’’ biz dünyalılara şimdi yeniden hatırlatıyor… 

Şimdiki yeni yetmeler ise buna ‘’iç ses’’ diyorlar.

Bu meyanda konunun muhataplarına sanırım şimdi bir sual etmek lazım gelir.

Bu iç ses dediğiniz ses acaba nerenin sesidir?

Aklın mı, vicdanın mı, yoksa kalbin mi?

Yahut nefsin ya da şeytanın bir vesvesesi mi?

Arafta kaldık değil mi?

Ne de çok iç ses varmış da biz bilememişiz.

Lakin bilesiniz ki kıymetli dostlar bu seslerin çoğu zinhar bize ait değildir!

Neyse; konunun uzmanları ısrarla iç seslerimize kulak vermemizi tavsiye ederek, iç sesin çok ama çok önemli bir yol gösterici olduğunu, aklın vicdanın ve sağduyunun sesi olduğunu söylüyorlar.

‘’İç sesi ile barışık olanların’’ daha huzurlu olduklarını iddia ediyorlar.

Öte taraftan iç sesi şeytanın veya nefsin bir vesvesesi olarak tanımlayanların sayısı da az değil…

Kıymetli dostlar deyin hele, hiç düşündünüz mü?

Bizi herkesten daha çok tanıyan içimizdeki bu ses neden durmadan bizi etkilemeye çalışıyor?

Acaba gerçekten bize doğruyu mu söylüyor yoksa yanlışı mı?

Anlatışa göre fetvaya gerek yok!

Sanırım mevzuya kendi gözlerimizle bakmamız anlamamız için yeterli olacak. İslâm âlimleri iç sesleri iki kısımda inceliyorlar; bu seslerin bir kısmı insanları kötülüğe, şerre davet ederken, diğer bir kısmı da iyiliğe, hayra davet edermiş…

Tirmizî Hazretleri’nin rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.v) efendimiz;

“Şeytan da melek de insanoğluna sokularak onun kalbine birtakım şeyler atarlar. Şeytanın işi kötülüğe çağırmak, sonu fena ve zararlı olan şeylere teşvik etmek ve hakkı yalanlamak, haktan uzaklaştırmaktır. Meleğin işi, hayra çağırmak ve hakkı doğrulamaktır.’’

Sanırım şimdi konu anlaşıldı…  O vakit Rabbimizle olan irtibatımızı daha da artırmamız gerekiyor.

Elbette bu devirde dünyaya metelik değer vermeyen Yunus olmak zor iş vesselam…

Lakin farkında mısınız bize şahdamarımızdan daha yakın olan Rabbimizle ne kadar da az konuşuyoruz?

Bilesiniz ki Rabbi ile konuşmayan bu sefer kendisi ile konuşurmuş.

Kendisi ile konuşunca da sorunlarının çözümünü; işte böyle; ‘’Ya iç seste, ya dış seste yada bir başka seste ararmış.’’

Demem o ki kıymetli kardeşlerim; huzur ise muradımız, öncelikle içimizdeki şeytanı söküp atacak,

Allah’ı daha çok anacağız…

Allah anıldığı zaman bilesiniz ki şeytan susarmış.

Ve ‘’Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulurmuş.’’

Kalp yaratılış gereği mana arar.

Dua ise olması gerekendir. Çöl ortasında kar tanesidir.

Kulluk alâmetidir, kulun Rabbiyle dertleşmesidir.

Dua bizim ahitleşmemiz, varlık sebebimizdir.

Ne buyuruyordu Furkan suresinde yüce Rabbimiz : “Ey habibim de ki onlara; eğer duanız olmasaydı sizler Rabbimin katında ne işe yarardınız?” NOKTA.

Namaz ise; insanın Allah’la konuşması ve insanın Allah’a yalvarmasıdır.

Secde ise; kul ile Allah arasındaki bütün perdelerin kaldırıldığı yaratıcısına en yakın olduğu andır.

Kısaca ‘’ben yokum sadece Allah var’’ demektir.

Secde; başla ayakların aynı noktada buluştuğu bir yerdir.

Çamurdan yaratılmış insanoğlunun haddini bilmesi, hiçliğinin idrakine varmasıdır.

Sonsuz kudret karşısında acziyetini ve sıfır olmayı iliklerine kadar hissetmesidir.

Ve dahi diğer taraftan da Hakk tarafından muhatap alınmanın muhteşem buluşmasıdır.

Kimsenin bilmediği sırlarımızı, başkasına açmaktan korktuğumuz kusur ve günahlarımızı, çaresizliğimizi, yalnızlığımızı, güçsüzlüğümüzü, arz ettiğimiz, içimizi döktüğümüz en yüce makamdır.

Velhasıl benim iç sesten anladığım da tam olarak işte budur.