Evlat olmak zordur. Genç olmak zordur demeliyim aslında. Fakat gençlerin aileleri ve akrabaları ile olan bağlarını hesaba katarak mevzuya “evlat” üzerinden giriş yapmayı daha uygun buluyorum.
Evet, bir anne-babaya sahip olmak büyük lütuf. Zira yetim yahut öksüz kalmış çocuklar için hayat, evlat olmaktan daha zor. Hele ki şu son zamanlarda…
Çocuklar, kendileri için tercihlerde bulunan yetişkinlerin gölgesi altında büyümenin konforundan henüz bihaber olduklarından anne babaların, yaşanmış tecrübelerinden süzdükleri nasihatleri dinleyerek, tedbir ve yasaklar çerçevesinde hayata hazırlanmak gerçekten zor olmalı.
Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu söyleyen ebeveynlerine eşlik ederek yaşıyor olmak, deli/kanları için bir baskı oluşturuyor. Hissettikleri her baskı, onlar için hazırlanmış, eğlence, yeme içme, zararlı maddeler gibi tuzaklara düşmeleri riskini arttırıyor.
Gençlerimizin bir yanı ahde vefa ile ebeveynlerine muti olmayı dilerken, öte yanları, sosyal hayat, ekonomik düzey, internet, eğlence sektörü ve moda gibi kışkırtıcı pek çok alana temayül ediyor.
Ailelerin inançlı ya da inançsız olması bu durumu pek değiştirmiyor. Zira değişmeyen tek gerçek; gençlerin penceresinden baktığımızda “büyümek”!
Büyümek gibi bir zorlukla boğuşurken, acemisi oldukları yaşamak serüvenlerini dizayn etmek onlar için gerçekten çok zor.
Öğrencilerimin ergenlik dönemlerinde, “Hocam, büyümek çok zormuş! Yaşamak beni yoruyor” ya da “Yoruldum, ölmek için güzel bir gece” veya “Eski zaman(!) öğretilerinden nefret ediyorum” gibi mesajları çokça alıyor olmamın sebebi muhtemeldir ki, büyüklerin kendilerini büyümüş görmemelerinden kaynaklanıyor.
Evet, gençler büyüyor olduklarının fark edilmesini her şeyden çok istiyorlar. Bu isteklerini dikkate almak ve çocuklarının büyüdüğünü kabullenmek ebeveynler için de zor bir talep.
Çocuklarımızın büyüdüğünü kabullenmek, onları kaybetmek anlamına gelmeyecektir. Bilakis, kabullenmediğimizde, oluşacak marazi şefkat ve ehliyetsizliğe vesile olacak aşırı kontrolün çocuklarımızı kaybetme ihtimalini kuvvetlendirecektir.
Aynı evde, aydı yemek masasında oturuyor olabiliriz. Fakat farklı bir ruh dünyası içinde, yalnızlaşan, dışarıdaki açık tuzaklara doğru sürüklenen çocuklarımız olacaktır.
Gençler, dışarıda olabildiğince coşkuluyken, evlerinde suskunlaşıyor. Odalarına çekilip iyi, kötü her türlü bilginin aktığı teknolojik cihazlarla yahut oyun programlarıyla yalnızlıklarını büyütüyorlar.
Halbuki büyütmeleri gereken bir ruhları, kalpleri ve akılları var. Bunun için de, baba ocağından daha iyi bir mektep, anne-babadan daha iyi bir öğretmen bilmiyorum.
İş ki, evlat olmanın zorluğunu kendi geçmişimizden de etüt ederek kabullenebilelim. Çocuklarımızın fikirlerini soralım. Onlarla istişare edelim. Tercihlerini, düzeltilmeye muhtaç ise biraz törpüleyerek hayata geçirmelerini sağlayalım. Ki, acemisi oldukları hayata karışırken, delikanlı ahvalleriyle delicesine kapılıp gitmesinler.
Ebeveyn olmak evlat olmaktan daha zor. Fakat ebeveynlerin biriktirdiklerine hürmetime binaen “Evlat olmak zor!” demek tercihim oldu. Zira annelik ve babalıktan daha kutlu bir kariyer tanımıyorum. Ve o kariyerin üstesinden gelecek vatanımın kocaman yürekli anne, babalarını geleceği inşa edecek neslin mimarı olarak kabul ediyorum. Kariyerlerine ve tecrübelerine sığınarak evlatlara ehliyet kazandıracak, zorluklarını kolaylaştıracak birer rehber olmalarını diliyorum.
Evlatlarımız, büyük işlere imza atmak için büyümeli diyorum. Ne erken, ne geç… Zamanında büyümeliler…