Sizler bu yazıyı okurken seçimin sonuçları çoktan netleşmiş olacak.

Oysa bu yazı, henüz oy vermeye başlanmadan önce yazılmak zorundaydı.

Bu zorunlu vesile ile günün anlam ve önemine atıfta bulunma sadedinde ‘emanete’ ve ‘ehliyete’ vurgu yapmanın tam zamanı…

“O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. (Kendilerine); "Bugün müjdeniz altlarından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacağınız cennetlerdir." (denilir) İşte büyük kurtuluş budur!

O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar o iman edenlere şöyle diyeceklerdir: "Bize bakın da sizin nurunuzdan alalım?" Onlara: "Arkanıza dönün de nur arayın!" denilir. Aralarına kapılı bir sur çekilir ki, onun içinde rahmet, dışında da azap vardır.

(Münafıklar) onlara: "Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. (Müminler) de derler ki: "Evet ama siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz, gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı.” (Hadid Suresi, 12–14)

Kur’an-ı Kerim’den bir ibret tablosu bu…

Bir hatırlatma ve göz açıp kapayıncaya kadar bitiveren dünya hayatının devamındaki yegâne hakikate dair müthiş ikaz…

Buradaki, (Münafıklar) onlara: ‘Biz sizinle beraber değil miydik?’ diye seslenirler, ifadesi dikkat çekici olduğu kadar hüzün vericidir de.

Korkuların ve menfaat beklentilerinin imana galebe çalmasının vahim neticesini anlatması bakımından da bir hayli ibret verici…

Allah ayaklarımızı sabit kılsın…

Hadislerde, ayağı sürçenlerin tasvirleri genellikle ‘emanet’ kavramına odaklı...

Emanet, çok yönlü bir mefhum…

Emin olma, güvenilirlik kadar yetkin ve ehil olmayı da içerir. Bu yönüyle mezkûr kavram, bahusus idarecilerle birlikte zikredilir ve aynı kapsamda değerlendirilir.

Şu hadis, en başta zikredilmesi gerekenlerden:

“Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar.”  (Buhâri, İman 24, Müslim, İman 106, Tirmizi, İman 14)

Nefes alıp verdiğimiz şu zaman diliminde yaşanmakta olanları, aşağıdaki hadis metninde geçen hususlar ile karşılaştırdığımızda, korkunç benzerlikler nedeniyle, endişe askerlerinin kalp ve gönül ülkemizi istila etmemesi mümkün mü? 

Bu dehşetengiz benzerlik, ayet ve hadislerdeki tehdide muhatap olma ihtimalini ne denli yükseltmekte, farkında mısınız?

Hadis şu: Huzeyfetu'bnu'l-Yemân (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bize iki hadis irad buyurmuştu. Ben bunlardan birini gördüm, diğerini de bekliyorum. Buyurmuştu ki: Emanet (din, adalet duyguları) insanların kalplerinin derinliklerine (yaratılışlarında, fıtrî meyiller olarak) konmuştur. Sonradan Kur'ân-ı Kerim indi. (İnsanlar kalplerine konmuş olan bu fıtrî temayüllerin) Kur'ân ve hadiste te'yîdini buldular. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasından da bahsetti ve buyurdu ki: “Kişi uykuda imiş gibi farkında olmadan kalbinden emanet alınır. Geride, benek izi gibi bir iz kalır. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imişcesine, kişi farkında olmadan kalbindeki emanet duygusundan bir miktar daha alınır. Bunun da kalpte bir kabarcık izi gibi bir izi kalır. Yani şöyle ki ayağın üzerinden bir kor parçasını yuvarlayacak olsan değdiği yerleri kabarmış görürsün. Ne var ki, içinde işe yarar bir şey yoktur. Sonra Hz. Peygamber (a s) bir çakıl tanesi aldı, onu ayağının üzerinde yuvarladı. (Ve sözüne devam etti:)

"Emanet bu şekilde peyderpey azalmaya devam eder, o hâle gelinir ki artık alışverişe giden insanlarda (itimat, güven, doğruluk ve) emanet tamamen kaybolur. Hatta dürüstler ‘falanca kabilede dürüst insanlar varmış’ diye parmakla gösterilirler.

Bazen de kalbinde zerre miktar iman olmayan bir kimsenin "ne civanmert ne kibar ne akıllı kişi" diye övüldüğü olur.” (Huzeyfe devam etti:)

-Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alışveriş yaptığıma aldırmazdım. Muhâtabım Müslüman idiyse bana karşı hile yapmasına dindarlığı mâni olurdu. Muhatabım Yahudi veya Hristiyan idiyse, onu da âmiri(nden vâliden gelen korku ve disiplin) bana hile yapmaktan alıkoyardı. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alışveriş yapabilirim.

(Buhârî, Rikak 35, Müslim, İman 230, Tirmizî, Fiten 17)