Dün gece okuduğum kitapta beni çok fena halde çarpan bir anekdota rastladım. Aslen Macar asıllı ABD’li para spekülatörü George Soros 2002 yılında Türkiye’ye geliyor. Sabancı Üniversitesi’nde verdiği konferansta öyle bir cümle sarf ediyor ki tüylerimizin ürpertisine mani olamıyoruz.
Sorosesef verici konuşmasında, “Türkiye’nin en iyi ihracat ürünü ordudur” diyor.
Bir adam geliyor ve bizim eğitim seviyesi en yüksek noktalarımızda konuşuyor. Üniversitelerimizde. Onun ne dediğini en iyi anlaması gereken mekânlarda. Diyor ki:“Ben sizin ordunuzu, ciğerinizi, yüreğinizi satın alıyorum ve bunun için ciddi paralar ödüyorum. Sizden ihraç ettiğim en yüksek bedelli ürün de budur.” Hepimize ‘haysiyetsiz, karaktersiz, izzetsiz’demek istiyor ve diyor. Biz de ihracatımızı artırdığı bize katma değer kattığı için kendisini alkışlıyoruz.
Sene 2002 (Dikkat çekmek için yeniden yazıyorum).
O yıllarda bu güne göre daha az güçlü bir ülke idik. Belki evet. Ama hepimiz imani ve vatani duygular besleyen değerlerine sahip bir millet değil miydik? Ya da öyle olduğumuz hüsnü zannıyla söylemlerimiz hep öyle değil miydi?
15 Temmuz gecesi tankların, uçakların, mermilerin karşısında duran güç neyin gücüydü? Tankı eliyle durdurmaya çalışan yürekli millet o gün neredeydi? Belki o gün bu milletin yürekleneceği bir lideri, ‘Tüm varlığımla sizden önce ben varım’ diyen bir reisi yoktu diyebilirsiniz. Ama bu iman bu sinede hep vardı.
Bu konuyu özellikle gündeme alıyorum. Geçmişte yaptığımız hatayı tekrar etmeyelim diye. Bir daha aynı haysiyetsizliğe dûçar olmayalım diye. Bir daha kimsenin karşımıza gelip bizim izzet-i nefsimizle oynamasına müsaade etmeyelim diye. Bir daha böyle bir hadsizliğe kalkışanı daha mikrofonun başında yer ile yeksan edelim diye. Silme gâvurlarıngelip karşımıza bizi haysiyetsiz olarak ilan etmesine asla müsaade etmeyelim diye.
Evet bunlar için paylaşıyorum sadece. Geçmişimizde yaşadığımız utanç tabloları en azından çocuklarımıza bırakacağımız bir miras olmasın diye…