Birbirimize itiraz etmekte ve eleştirmekte pek mahiriz. Ortak paydalarımızın çokluğu yetmiyor fikri alışverişlerimizin sıhhatli biçimde gerçekleşmesine…

Çok sık olmasa da, kırılmalar, gücenmeler, kota koymalar, dinlemeyi tahammülden sayıp hamallıktan yorulmalar, tez hırçınlaşmalara pek çoğumuzun zaman zaman şahit olduğunu düşünüyorum.

Dinlemeye sabırsız, eleştiriye teşne hallerimiz git gide çoğalıyor. Beklenmedik biçimde yükselen ses tonuna, dudak bükmelere, “katılmıyorum, sanmıyorum” gibi restleşme ifadelerine rastlamak büyük şaşkınlık oluşturuyor bende…

Bahsini ettiğim durumlardan birini pek yakın bir tarihte yaşadım.

Kim bilir belki de ben yanılıyor, durumu yanlış okuyor ve hata yapıyorumdur. Kibirden ve zandan imtina ettiğimin ve genelleme yapmadığımın altını çizerek olabildiğince sade biçimde yaşanan durumu siz kıymetli okurlarımızla paylaşmak istiyorum. Ki, yorumlarınız, e-postalarınız dışarıdan bir göz olmanızın basiret açıklığı ile tespit ve teşhisimi gözden geçirip gerekiyorsa ricat etmeme vesile olsun.

Şöyle ki, gıyaben tanış olduğumuz isimlerle bir araya geldiğimiz bir mecliste, yanyana durmanın huzuru ile sohbete durduk. Bir hanım arkadaşımız sohbet esnasında kalkarak iki telefon görüşmesi yapıp masaya döndüğünde konuşulan iki mevzuya da eleştirisini; “Katılmıyorum, sanmıyorum” şeklinde sundu…

Üçüncü mevzu ise bir öğrencimin “Neden, Hristiyanlar ve Yahudiler daha nazik, daha şık bir yaşama sahip?” sorusuna “Çünkü onlar, bizim dinimizin zarif prensiplerini bizden daha iyi biliyor. Onlarda güzel bulduğun ne varsa emin ol, Kur’an-ı Kerim’de bir karşılığı vardır. Bizler hayatımızı şekillendiren vahyi esas almakta toplum olarak zayıfız. Onlar ise bizim kitabımızı bizden daha iyi etüt ediyor” Şeklinde cevap verdiğimi söyleyince söz konusu kişikaşlarını kaldırarak “Katılmıyorum” dedi. Bu arada, bu üç kısa mevzu hepi topu 20-30 dakika süre içerisinde cereyan etti.

Amerika’da ve Avrupa’da Kur’an’ın etüt edildiğini, inceleme masalarının bulunduğunu söylemeye çalışmama rağmen, o, “Halleri ortada, onlar zalim, perişan ve ahlaki açıdan zayıf, kesinlikle katılmıyorum” diyerek fikrini bir kez daha yineledi.

Tam o sırada kalkmamız gerekti ve mevzu sonuca erişmeden vedalaşma faslıyla öylece kaldı.

Şimdi buradan iki örnek ile “katılmayan” arkadaşımıza ve masada bulunan isimlere kaynak belirtmeyi ihtiyaçtan sayıyorum.

Bundan iki yıl önce basına yansıyan ABD’nin kurucu babaları içinde yer alan Thomas Jefferson’un ölümünden sonra kütüphanesinde çok okunduğu belli olan bir Kur’an bulunduğu haberi idi.

Bu haber sonrasında,DeniseSpellberg tarafından kaleme alınan “Thomas Jefferson’sQur’an: IslamandtheFounders “ (Jefferson’un Kuran’ı: İslam ve Kurucu Babalar) adlı kitabıHabertürk yazarı Serdar Turgut tarafından referans olarak gösterilmişti. Ve o dönem, SpellbergHabertürk’e konuşmuştu.

Öte yandan, Amerika bizim sadece kitabımıza değil, uydular ile mahallemize kadar erişebiliyorken, sosyal medya ağları ile hakkımızda bilgi alabiliyorken, servis ettikleri iletişim teknolojisi ile dilerlerse sesimize sözümüze ulaşabileceklerken, Kur’an-ı Kerimi etüt etmeleri ne zor, ne zahmetli, ne de uzak bir ihtimal. Vahiy ile haber verilen muazzam icatlarda onların imzasının olması da cabası…

Ayrıca, CİA’nin sitesinde, “The World Factbook” bölümünde, ülkemize ve sair ülkelere dair pek çoğumuzun haberi dahi olmadığı bilgilere “İnsan, toplum, ekonomi, enerji, ulaşım, askeri, güvenlik, terör ve uluslar arası konular” başlıkları altında haiz olduklarını görmek mümkün.

Öyleyse…?

Birbirimizi dinlemek, anlamak ve Hakk için hakkaniyetle anlaşmakbirlik ve beraberliğimizin huzurumuzun ve gücümüzün şifresi diye düşünüyorum.