Geçen haftaki yazımdan hatırlanacağı üzere, 2010 yılında Türkiye’yi BM Güvenlik Konseyindeki İran yaptırımlarına yönelik oylamadaki ret oyu nedeniyle eleştirenlerin P5+1 olarak İran ile nükleer anlaşmayı imzaladıklarını ifade etmiştik.

Anlaşma sonrası başta ABD’li firmalar olmak üzere İngiliz, Fransız, Alman ve hatta İtalyan ve Japon firmaları da soluğu Tahran’da aldılar. Hepsinin amacı İran’ın ABD’de bloke edilmiş olan 100 milyar dolarından bir şekilde pay kapmak ve İran’ın yaptırımlar nedeniyle eskimiş, hantallaşmış petrol, ulaşım ve havacılık endüstrilerinden yeni ihaleler almaktı.

Yani anlayacağınız aslında kimsenin Türkiye’nin ekseninin batıdan doğuya kaydığına dair bir endişesi yoktu. Esas olan ise Türkiye’nin batılı müttefiklerinin (!) pastasından pay kapmak istemesiydi. Öyle ya, İran’a yaptırımlar kalktıktan sonra komşusu olması hasebiyle en makul partnerinin Türkiye olması gerekiyordu. Ama öyle olmadı maalesef.

Türkiye’nin tam da eksen kayması suçlamalarının ayyuka çıktığı dönemde, üyesi olduğu ittifaklara bağlı olduğunu göstermek için hem de hiçbir çıkarı olmadığı halde Kürecik de bir NATO radar üssüne izin vermesini gerekçe gösteren İran, Türk firmalarına mesafeli yaklaştı.

Yani ne batıya yarandık ne de doğuya…

Şimdi günümüze gelelim. Türkiye, 2011’den itibaren uç veren Suriye iç savaşı nedeniyle güneyinde artan tehditlere karşı sınırlarını korumak için Abd’den Patriot hava savunma sistemini satın almak istedi. Değişik gerekçelerle bu mümkün olmayınca rotayı Rusya çeviren Türkiye, ABD’den gelen tehditlere de, ulusal güvenlik gerekçesiyle kulak asmayarak S 400 sistemini satın aldı.

Sen misin Rusya’dan S 400 alan…Ne eksenimiz kaldı ne de batılı değerlerden uzaklaşmamız. Önce uydurma bir gerekçeyle 1,5 milyar dolar ödediğimiz hem de proje ortağı olduğumuz F 35 projesinden çıkarıldık. Akabinde de Abd’nin düşmanlarına karşı çıkardığı bir kanuna istinaden CAATSA yaptırımlarına maruz bırakıldık.

Bitti mi? Tabii ki hayır. Suriye’nin kuzeyinde terör örgütü PYD/PKK’nın desteklendiği yetmiyormuş gibi bu sefer de Türkiye’yi batıdan çevrelemek için Yunanistan’a asker ve silah yığılmaya başlandı.

Yanlış anlaşılmasın, ilk sevkiyatlar Rusya’nın Ukrayna’ya saldırdığı 24 Şubat 2022’den çok daha önce yapılmaya başlanmıştı. Yani bu tahkimatın Rusya’ya yönelik olduğu savı pek de gerçekleri yansıtmıyor.

Ve en büyük günah. Rusya Ukrayna’ya saldırmış…Abd ve neredeyse tüm batı bloku Rusya’ya yaptırım uyguluyor ama Türkiye ulusal çıkarları gereği buna uymuyor.

Yetmiyormuş gibi bir de taraflar arasında arabuluculuk yapıp önce Antalya’da sonra İstanbul’da Rusya ve Ukraynalı yetkilileri bir araya getiriyor. BM ile birlikte tahıl koridoru anlaşmasını ve esir takasını kotarıyor.

Hal böyle olunca da eksen kayması suçlamaları çok uygun bir araç oluyor. Bize düşen ise bu suçlamalara kulak asmadan yolumuza bakmak ve kendi çıkarımız neyi icap ediyorsa onu yapmak. Zira tek eksenimiz var o da Türkiye’dir.