Türk eğitim sistemi; düşünen, fikir üreten, bilgiye ulaşmaya çalışan ilim talibi bireyler yetiştirmek üzere tesis edilmedi. Tam aksine, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin makbul addettiği vatandaşları yetiştirmek üzere oluşturuldu. Böylece hedef daha baştan ilim değil, endoktrinasyon oldu. Yani sosyal mühendislik…
Bu sistemde itina ile öğrencilere ne söylemeleri ve ne düşünmeleri gerektiği “öğretildi”. Farklı şeyler söyleyenler ya da gerçekten düşünmeye çalışanlar dışlandı, sosyal dışlamaya maruz kaldı, “aykırı” oldu. Böylece öğrencilerin var olan ilmi merakı bu eğitim sistemiyle birlikte baskı altına alındı ve yok edildi. Geriye ise; hiçbir şekilde bilgi açlığı çekmeyen, ilmin tadını bilmeyen, kendisine ezberletilmiş şeyleri kendisinin düşündüğünü zannedip onları da mutlak hakikat addeden, kendisinin düşündüğü gibi düşünmeyenlere de mutlak bir kin ve nefret duyan, bilim felsefesi ve metodolojiye dair hiçbir fikri olmayan, basiret ve ferasetin zerresini taşımayan bir tür posa kaldı. Okullaşma seviyesi de Türkiye’de çok yakın zamanlara kadar pek de iç açıcı bir durumda değildi. Yani, bir taraftan eğitim sistemi genel anlamda vatandaş dizayn etme hedefi üstüne kuruluyken, diğer taraftan da bu eğitimi toplum tabanına olabildiğince yayma gibi bir politika da söz konusu değildi.
AK Parti, 2002’de göreve geldikten sonra Türkiye’nin eğitim politikasında köklü değişiklikler yapmaya çalıştı. Yapılması gereken şey öncelikli olarak eğitimi toplum tabanına yaymaktı. AK Parti de hızla bunu yapmaya çalıştı. Böylece Türk eğitim sisteminde nicel bir dönüşüm yaşanmaya başlandı. 2000 yılında, okul öncesi okullaşma oranı yüzde 5 seviyesindeyken, bu oran 2013’te yüzde 40’a ulaştı. İlköğretimde okullaşma oranı yüzde 95’ten yüzde 99’a, ortaöğretimde yüzde 44’ten yüzde 70’e çıkarıldı. Yükseköğretim ise yüzde 12’den yüzde 40 düzeyine geldi. MEB’in milli gelirden aldığı pay da yaklaşık olarak yüzde 50 arttı. Bu bağlamda, AK Parti ile birlikte Türkiye’de eğitim sisteminde nicel açıdan yavaş çekimde bir devrim yaşandı.
Fakat bu başarı nitel alana pek de taşınamadı. AK Parti eğitim sistemini son 13 yılda defalarca değiştirdi. Fakat istenen sonuçlar hiçbir zaman elde edilemedi. Bunun temel sebebi ise AK Parti’nin, başlangıçta vatandaş dizayn etmek üzere kurulmuş bulunan Türk eğitim sisteminin temel kodlarını değiştirmeden eğitim sistemine çeki düzen vermek istemesiydi ki bu da başarısızlığa mahkum bir stratejiydi. Türk eğitim sisteminde tabii ki son 13 yılda nitel anlamda da önemli derecede iyileştirmeler yaşandı. Fakat bunların çok azı sistemin temel kodlarına yönelikti.
OECD tarafından 2000 yılından beri ülkelerin temel eğitim sistemlerini karşılaştırma olanağı veren PISA adında bir test yapılıyor. Bu test; matematik, okuma ve fen bölümlerinden oluşuyor ve 15 yaşındaki öğrencilere uygulanıyor. Türkiye’nin PISA skoru son 12 yılda hatırı sayılır ölçüde artmış olsa da bu testte hala OECD ortalamasının epey altındayız. Yani, eğer bu testi bir kıstas olarak alırsak, eğitim sisteminde yaşanan nicel ve kısmen nitel dönüşüm bir nebze işe yaramış görünüyor. Fakat bu performans tatmin edici olmaktan çok uzak.
Güçlü ve muktedir Türkiye’ye kavuşabilmemiz için eğitim alanında gerçekten sağlam ve rafine reformlar yapmamız gerekiyor. Bunu yapabilmek için de eğitim sisteminin temel kodlarını kökten değiştirmek zorundayız. Bize gerçekten düşünen, sorgulayan, ilim aşkına sahip olan insanlar lazım, robotlar değil.