Aile içinde eğlenerek öğrenmek çok keyiflidir. Aile üyelerinin geliştirmesi gereken en önemli becerilerden birisi duygusal zekâdır. Daniel Goleman’a göre duygusal zekâ gelişimi için insan önce kendi duygularını tanımalıdır. Duygularını tanımayanların açlık duygusuyla üzüntü duygusunu birbirine karıştırıp aşırı yemek yediklerine dair hikâyeleri duymuş olmalısınız. Ya da sevdiği kızın peşinden giden bir delikanlı kendisinden hoşlanmadığını söyleyen kız arkadaşına “aslında beni seviyor böyle söylediğine bakmayın” diye yorum yapması duyguları tanıma eğitimine olan ihtiyacı gösteriyor. Goleman’ın kitabında ilginç bir örnekten bahsedilir, evden kaçıp tanımadığı bir erkekle beraber yaşayan bir genç kıza bunu niçin yaptığı sorulduğunda, “kötü bir niyetim yoktu, o beni yalnızca sevdi çünkü babam beni hiç sevmemişti” cevabını vermiştir. Bu konu üzerine dikkatle düşünmeliyiz. Kendi duygularını tanıyamayan insanın, karşısındakinin duygularını tanıyıp onunla empati kurması güçtür. Duygusal zekânın, öneminin farkında olan bilim dünyası, robotlara EQ yüklemenin yollarını arıyor. Tokyo merkezli bir yazılım şirketi tarafından üretilen 6 yaşındaki Pepper isimli robotun insanlarla etkileşimli işlerde çalışabilmesi için robota müşterilerin tepkilerini/duygularını, yüz ifadesi, vücut hareketleri ve ses tonlarından algılayabileceği ve buna göre reaksiyon gösterebileceği sensorlar yerleştirilmiştir.[1] Bu nedenle duygusal zekâ eğitimi, çocuklara okuldan önce ailede verilmelidir. Bilindiği gibi eğitimin çok farklı metot ve teknikleri vardır. Bunlardan en önemlisi oyun tekniğidir. Oyun sayesinde hem keyifli vakit geçirilebilir hem de farklı bilgi ve beceriler kazanılabilir. Oyun oynarken zekâ, sabır, otokontrol, iletişim kalitesinin artması gibi farklı beceriler geliştirilebilir.
Mutlu bir ailenin hep birlikte kaliteli zaman geçirmesi doyumsuz bir lezzet verir. Özellikle anne, baba ve çocukların hep birlikte oyun oynaması aile bağlarını güçlendirir.
Şimdi size ailemizde yeni geliştirdiğimiz “Duygunu Yüzüne Yansıt ve Duyguları Tanı” isimli bir oyunu tanıtacağım. Oyunun aşamaları: Duygularını keşfet, göster ve dışa vur. Öncelikle duyguların yazılı olduğu kartlara sahip olmalısınız. Biz ailece hazır[2] duygu kartlarını kullandık; sizler kendi duygu kartlarınızı oluşturabilirsiniz. Örneğin; şefkatli, rahat, keyifli, sevinçli, neşeli, umutlu, iyimser, alıngan, zinde, huzurlu, enerji dolu, güvende, sakin, mutlu, sabırsız, sinirli, mahcup, coşkulu, gururlu, canlı, kızgın, heyecanlı, küskün, endişeli, isteksiz, hassas, şaşkın, şükran dolu, ilgili, meraklı, emin, uyanık, utanmış, yalnız, öfkeli, çaresiz, yılmış, bıkkın, gönülsüz, incinmiş, sabırsız, yaslı, kederli, perişan, istekli, tedirgin, sevecen, asabi, suçlu, ümitsiz, rahatsız, şaşkın, heyecanlı, duyarlı, sıkıntılı, mahzun, merhametli gibi duyguların yazılı olduğu bu kartları, dışa vurum tekniği denilen bir çeşit drama sanatıyla anlatmaya çalıştık. Şimdi oyunun nasıl oynandığına geçelim: Gönüllü bir aile üyesi ayağa kalkar ve kapalı olan duygu kartlarından birini seçer. Seçtiği kartta yazan duyguyu kimseye göstermeden ve konuşmadan, beden diliyle ifade etmeye çalışır. İzleyiciler de anlatılan duyguyu bulmaya çalışır. Duygunun adını bilen aile üyesi anlatmaya hak kazanır. Bu hakkı kazanan kişi yeni bir kart çeker ve oyun bu şekilde devam eder. Bu oyun bütün aile üyelerinin katılımıyla oynanırsa son derece eğlenceli ve öğretici olabilir.
Robotlara duyguların yüklenmeye çalışıldığı bir dünyada çocuklarımızın, kalplerinde duygulara yer açmalarına engel olmayalım.