Durun, ey çok bilmiş gazeteciler, yazarlar, tv yorumcuları, analistler, ilahyatcılar, akademisyenler, itirafcılar, tövbekarlar, mağdur takkiyesi yapan sağcı/solcu/ulusalcı eski gladyo unsurları, tavsiyeperest yandaş, candaş, hırdaş medya unsurları, kertenkeleler, kerttirenkeleler, kertilmişkeleler, kertoşlar durun Allah rızası için bir durun.
Bu sokak çıkmaz sokak, kertenkele derisinden kimseye kundura çıkmaz.
Arkasını, önünü, altını, üstünü üttüren ey iktidar erki, yeter artık sen şikayet eden değil şikayet edilen makamsın.
Tamam anladık, iktidarıyla, toplumuyla hep birlikte Milletce bir iblis tarafından kandırıldık, ısırıldık kalbimiz ağrıyor.
Habire kazıyıp kazıyıp yaralarımıza kabuk bağlamasına fırsat vermeden tekrar tekrar kanatmayın lütfen.
Yaralıyız, kan kaybediyoruz, can kaybediyoruz her gün terörle yaralanmaya devam ediyoruz milletce.
Ama bir devlet ve bir millet aynı delikten bir defa ısırılır bin defa ısıttırılmaz.
Hatalarımızın cılkını çıkarıncaya kadar konuşulmasına gerek yok ve hiç bir derde de deva değil, olması gerekene, yapılması gerekene odaklanalım yeter artık.
Yılan bizi ısırdı diye, biz yılan olup yılanı ısıramayız.
Yani biz hilkatimize, mahiyetimize, bizi biz yapan milli değerlerimize dönerek yapacaklarımızı yapmakla mükellefiz.
Allah’ın yardım ve inayetini üzerimize celbeden, bizi biz yapan değerlerimizin gerekleri üzerinden yürümezsek, bizi ısıranlardan ne farkımız kalır..!?
Öyle ise demem o ki, evvel emirde, 15 Temmuzun hemen ardından, ” Öfkeyle, kinle, intikam hırsı ile hareket etmeyeceğiz” diyen Reisin, Sayın Cumhurbaşkanımızın bu beyanının içini devlet erki hak/hakikat ve hukuk ile doldurarak, temellendirerek işine devam etmelidir. Örneğin, şu fetö yılanının zehirlediği binlerce kurumlardan/işinden alınan insanın ailelerinin, çoluk/çocuklarının suçun şahsiliği temelinden hareketle madden/manen mağdur edilmemesi gerekir.
Fütuhat ve fütuvvet milletine yakışır bir devletin yapması gereken ilk iş, ”adalet ve hukuk” un tecellisi için mekanizmayı hızlı ve doğru işletmektir.
İçinde bulunduğumuz sisli, bulanık, doğruyla/yanlışın ayrıştırılmasının zor ve yavaş işlediği şu sürçte, öncelenmesi gereken şey, ”Milli/ehliyet/kabiliyet” olmalıdır.
15 Temmuzun ardından kapıda bekleyen tehlike ”Tövbekarlar erkinin” oluşmasıdır.
15 Temmuzun ruhuna uygun iktidar erki oluşmazsa, ilahi inayet bilesinizki üzerinizden çekilir.
Sizi korusun diye kurduğunuz yapı, Cumhurbaşkanının yaverinden, Genelkurmayın yaverine kadar bütün mahremiyeti korusun diye emanet ettiğiniz şahsiyetlere kadar, yani devletin ve milletin mahremiyetine kadar hainler, yılanlar, düşmanlarınız sızıyor, organize olabiliyor ve sizi yok etmek için darbe yapabiliyorsa ve bundan korunuyorsanız bu bir ilahi inayet sonucudur. Altı çizilmesi ve asla unutulmaması gereken temel gerçeklik budur.
Ve unutulmaması gereken diğer temel gerçeklikte, devlet ve millet olarak gafletimizin derinliğidir.
15 Temmuz, bu derin gafletten, devlet ve millet olarak uyanmamızı sağlayan bir ilahi yardımdı.
Asla bu bedeli ağır uyanıştan sonra tekrar başka bir gaflet uykusuna yatılmamalıdır. Gündemi yorum ve analizleriyle karartan karakalabalıkların, kulaklarımıza, bilinç altımıza uğranılan darbenin vahametini büyüterek şeytanca fısıldadıkları fısıltıların vesvesesine kapılır isek, olacak olan bu fetö denilen gladyo takımı gider, diğer mağdur edebiyatı yapılan, aynı fabrikanın farklı desende ürünü olan eski kulağı kesik gladyo takımı gelir oturur.
Belli ki, hemen 15 temmuz ardından birleşik düşman, ohal ile başlatılan necasetten taharet harekatının ilerleyişi, aynı fabrikanın ürünü olan PKK&DEAŞ&DHKP-C vs. gibi terör örgütlerine ağır bir mesaiye sokarak, kanlı bir gündemi sürekli hale getirmek istemektedirler.
Öte yandan, hamasete dayalı bir dış politika değil, Devlet olarak, yeryüzündeki cürmümüz neyse, fıtratımıza/doğamıza uygun bir reel dış politika omurgasına oturmalıyız. Erkin bu konudaki gayreti göz ardı edilmemelidir. Devlet ve millet olarak, hamdolsun yedi düvel saldırdığında kendimizi savunacak ilahi inayetten kaynaklı kudret ve güce sahibiz. Ve fakat bu güç, dış dünyaya rekabet ve kafa tutan bir saldırı gücüne dönüşürse kaynağını kaybedeceğimiz muhakkaktır.
Peygamberimiz efendimizin (SAV) ‘Huneyn’i niçin kaybettiğinin hikmeti unutulmamalıdır.
Allah’ın inayet ve yardımıyla kazanılan güç, kibirlenmeye dönüşür, büyüklenmeye dönüşürse, Allahın inayet ve yardımı, Allahın bir ilahi tuzağına dönüşmüş olur.
Unutulmamalıdır ki, Allah’ın tuzağı çetindir, zorludur, Fetö’de apaçık görüldüğü üzre vesselam…