Ne söylerseniz söyleyin, hangi örnekle anlatırsanız anlatın asla bozamadığınız bir CHP doğası var.

O doğa da bu milletin bütün değerleriyle, tarihiyle, diliyle yollarını ayırmış ve kendine yepyeni bir dil, tarih ve değerler silsilesi icat etmiş CHP’dir.

Emilio Centile’nin dediği gibi; “Tarihe karışmış tahayyülcülük”leri vardır CHP’nin. 

Bütün bu ayrışmanın ortaya çıkardığı ve Eric J. Hobsbawm ile özdeşleşen, “Geleneğin İcadı” da diğer icatlarını izledi CHP’nin.

CHP doğası da tıpkı bir Alman özdeyişinde olduğu gibi, “Doğa, yabayla bile kovalasan yine de geriye döner.” gerçekliğini işaret ediyor.

Doğalarına sinmiş olanı, hiçbir ilmi, siyasi metotla kovamadı bu millet.

Bu da tıpkı ‘eşofmanlı Şevket Hoca’ karakterinin dert yandığı ve bütün metotlara rağmen anlatamadıklarının oluşturduğu duyguya sevk ediyor insanı.

Eğer bu doğa, milletin doğasına uygun bir yerlerde duruyor olsaydı CHP yine de LGBT’yi destekleyebilir miydi?

Marjinal sol yapılarla iş birliği geliştirip Can Atalay gibilerin hamiliğine soyunabilir miydi?

PKK’nın uzantılarına Truva atlığı yaparak onları hem TBMM’ye hem de İBB Meclisi’ne taşıyabilir miydi?

Batı’nın, kadını zayıf ve aşağı gören bütün önemli şahsiyetlerini yüceltip -Shakespeare de dâhil- kendi tarihî karakterlerini hafife alır mıydı?

İstismar edenler var diye, dinî kurumlarını itibar suikastına tabi tutar mıydı?

CHP lideri, şehit cenazelerinde güler ya da tartışma çıkarır mıydı?

Goethe’nin sözünden ilhamla; en güzel sözcükler bile gülünç duruma düşer miydi CHP’nin kulakları çarpık olmasa?

Ya da iyi olanı görmedikleri için sürekli eksik olanları, zayıf olanları överler miydi?

Hatırlayın, ne diyordu Kılıçdaroğlu; “CHP belediyelerindeki hizmet anlayışını tüm Türkiye’ye ulaştıracağız.”

İzmir Körfezi’ndeki fecaati bile göremeyecek kadar ideolojik bir körlükle melul bunlar.

Ne denebilir ki yanan otobüsleri, çalışmayan yürüyen merdivenleri görmeyenlere.

“Hayat külahı”nı milletin başına geçirmek ister gibi her kötü olanın, isyancının, yalancının yanında durmak niyedir o zaman?

Yazar Corsas’ın dediği gibi, artık 100 yılını deviren cumhuriyetimizde, “Bir cumhuriyet çaylağı” olma çabası nedendir?

CHP’nin doğası ne yazık ki başkasına zarar vermeden iktidara gitmenin bir yolunu hiç bulamadı.

Ne zaman iktidara karşı ses yükselten birilerini görse derhâl sesini onların sesine kattı; haklı haksız veya suçlu suçsuz demeden.

Bu yüzden de savruldu hep bir marjdan öbür marja ve güven kayboldu CHP’ye.

CHP’yi kendi doğası mahvetti bugüne kadar.

Kendi “değişim” çabaları da kovamadı o ruhlarına çöreklenen doğayı.

CHP’nin tarihine çöreklendiği gibi, bugününe de çöreklendi o doğa.

Hâlâ başörtüsüne, Kur’an kursuna, İslami cemaatlere, Diyanet’e karşı olmaları da işte bu kovamadıkları doğalarının bir sonucudur.

Sıhhatli düşünmelerinin önündeki en büyük engelleri de bundandır.

Oysa Pascal; “İnsanın tüm itibarı, liyakati düşünmededir ve tüm görevi de doğru düzgün düşünmektir.” diyordu.

Yine Hz. Mevlâna; “Kardeşim sen düşünceden ibaretsin. / Geriye kalan et ve kemiksin. / Gül düşünürsün, gülistan olursun. / Diken düşünürsün dikenlik olursun.” sözleriyle bize çok önemli bir istikamet veriyor.

CHP’nin en büyük engeli doğasıdır ve bu ülkenin en büyük freni de bu doğa olmuştur.

Söz konusu doğanın CHP’den nasıl kovulacağı öncelikle kendilerinin meselesidir.

Tabii milletle barışık bir yoldan iktidar arzu ediyorlarsa…