Tabii ki, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan söz ediyorum.
Başından itibaren ajans mamulatı olan birisi için mukadder sondu…
Cilalandı, parlatıldı ve söndürüldü…
*
Karadeniz seyahati sonun başlangıcı oldu.
Bakmayın siz, Nagehan Alçı’yı bahane ettiklerine.
O, yalnızca balonun patlatılmasındaki iğne vazifesini gördü.
*
Ekrem İmamoğlu’nun imajına zarar veren bütün hadiselerin arkasında danışmanı Murat Ongun var…
Fazilet durağı yalanından tutun da belediyeye PKK’lı teröristlerin alınmasına varıncaya kadar yaşanan neredeyse tüm olumsuzluklarda onun imzası var.
Karadeniz seyahati bardağı taşıran son damlaydı sadece…
*
Bu satırların yazıldığı sırada gelen son bilgi; ‘İBB sözcülüğü’ biriminin kaldırıldığı yönündeydi.
Murat Ongun, yaptırdığı stratejik yanlışlarla Ekrem İmamoğlu'nun fişini çekmişti.
Görünen o ki, İmamoğlu da onun fişini çekti.
Lakin “ba'de harabi'l Basra...”
*
Herkes, bütün bu olup bitenin arkasında Kılıçdaroğlu’nun olduğunu düşünüyor.
Peki, gerçekten öyle mi?
Meseleye yüzeysel bakıldığında öyle gibi görünüyor.
Eğer Kılıçdaroğlu aday olacaksa, önündeki en büyük engel olan İmamoğlu’nu ekarte etmesi hayli mantıklı…
Lâkin kanaat-i acizanemce Kılıçdaroğlu aday filan olmayacak/olamayacak.
Bu iş için hazırlanan aday, Joe Biden’in Amerikan başkanı seçilmesinin hemen akabinde belirlenmişti.
O günlerde Abdullah Gül’ü izleyen gözler, fevkalade bir ziyaret trafiğine tanıklık ediyordu.
Büyükelçinin biri geliyor diğeri gidiyordu.
Deva Partisi de bu görüşme sürecinin tamamlanmasıyla birlikte kuruldu.
‘Üst akıl’ dediğimiz irade, Erdoğan’ı devirmenin tek yolunun, AK Partiden kopartılacak oylardan geçtiğini gayet iyi biliyor.
Bunun için de Abdullah Gül’ün en elverişli aday olduğunu düşünüyorlar.
Deva da GP de ‘bir oy da bir oydur’ mantığıyla kuruldu zaten.
*
Kılıçdaroğlu, tıpkı diğerleri gibi emir kulu ve doğrusu çok iyi rol kesen bir figüran…
Nasıl emredilmişse öyle davranıyor.
6’lı masada oluşan sözde mutabakat metnini, tashih ve eklemeler yapılsın diye Alman büyükelçisine göndermesi, meseleyi izah sadedinde, yeterli kanıt değil midir sahi?
*
İşte, Ekrem İmamoğlu’nun parlatılması ve muhtemel aday gibi takdim edilmesi bu ‘aklın’ marifeti…
Önce ümit haline getirdiler, sonra da bu ümidi kökünden kestiler.
Yani CHP’nin, tabandaki en katı kitlesini, çaresizliğe ve ümitsizliğe mahkûm ettiler.
Filmin sonunda naçar, hepsi Abdullah Gül’e fit olmak zorunda kalacak.
İmamoğlu, böyle olacağını kestirebilse, evdeki bulguru da (İBB başkanlığı) kaybetmesiyle sonuçlanacak Dimyat (Karadeniz) seyahatine çıkar mıydı hiç?
*
Son bir not da, İmamoğlu’nu bir çırpıda harcayan kitleye dair…
Bu, çok zeki (!), çok ünlü, çok sanatkâr (!) ve biat kültürüyle (?) yetişmemiş olmalarıyla övünen çok demokrat (!?) kitlenin düzeyini ve ‘kör gözüne parmağım’ bir tezgâha ne kadar kolay gelebildiğini hepimiz gördük.
Sahi, bunlar mı Abdullah Gül’e itiraz edecek?
Hiç şüpheniz olmasın ki, “tıpış tıpış” makamında sandığa gideceklerdir!