Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu arasındaki soğuk savaş nasıl sonuçlanır bilemiyorum.
Ama efendilerini zora soktukları kesin.
Kırılan potlar, verilen taht kavgası, kıyasıya yarışan beceriksizlik, orantısız yalanlar derken; hangisi diğerine galip gelecek kestirmek zor. İBB Eş Genel Başkanı’nın kredisi bence daha yüksek. Fakat HDPKK’ya öz kardeşinden çok güvenen Kılıçdaroğlu, koltuğunu kolay bırakmayacak kadar tecrübeli. CHP içinde kurduğu diktatörlüğü öyle yahut böyle devam ettiriyor…
CHP denilince aslında kişilerin de pek bir ehemmiyeti yok benim için.
Hepsi, tepeden tırnağa, aynı ihanet hareketinin birer temsilcisi…
Benim için CHP, bütünüyle, millet ve devlet düşmanı kibirli bir küfür ideolojisinin müesseseleşmiş hali…
Teröristlere selam duran, onları kucaklayan, onlara makam veren, onları öven; sonra da zihni iğdiş edilmiş yığınlara sinsice kemalistlik taslayan, hatta bir asır zulmettiği muhafazakâr kesime bile utanmadan yanlayan, korkunç bir kadro…
Oy endişesiyle; PKK’yı, DHKP-C’yi, FETÖ’yü ve Müslümanları tek potada eritmeyi vadeden kepaze bir zümre…
Meclis'te, sosyal medyada, şurada, burada, uyumsuz bir orkestra halinde aynı iğrençliği kusuyorlar. Muazzam bir vizyonsuzlukla, Türkiye üzerine kurgulanan global zorbalıkların, demokrasi adı altında yılmaz bekçisi olma misyonunu sürdürmeye devam ediyorlar…
Hassasiyetlerimizle, kutsallarımızla, haysiyetimizle alay ederek politikacılık oynuyorlar.
Yirmi senede bir türlü açıp okuyamadıkları tomar tomar kağıtla ‘’troll’’ masalları anlatıyorlar mesela. Siyonist sermayenin, Avrupa’nın, Amerika’nın fonladığı tescillenen medya kanallarında, gram kızarmadan, ‘’bağımsız medya’’nın öneminden bahsediyorlar. Yalanlarını deşifre edenleri, pisliklerini ortaya dökenleri, planlarını ihlasla bozanları ‘’sapık’’lıkla itham ediyorlar.
Tabii diğer yandan, şehit bacısına küfreden zenne meraklılarını yanlarına alıp, açılış açılış geziyorlar. Milletine ‘’yavşak’’ diyen FETÖ ablalarını üzmemek için şekilden şekle giriyorlar. ‘’Apo’nun heykelini dikeceğiz’’ naraları atan bebek katillerine özgürlük istiyorlar. Tecavüzden, tacizden, istismardan fırsat buldukları her an ‘’ahlakçı’’ nutuklar atıyorlar. Depremler, seller, kar baskınları dahi keyiflerini bozmak için yeterli olmuyor. Beceriksizlikleri yüzünden perişan ettikleri insanları pişkince azarlıyorlar. Devamlı ‘’halkım halkım’’ diye bağırıp; lüks otellerden, fiyakalı yatlardan fakirlik edebiyatı yapıyorlar. Yabancı büyükelçilerle gizli görüşmeler yapıyor, çevirdikleri tezgâhlar ortaya çıkınca da ‘’Mobese’’leri suçluyorlar…
CHP tam olarak böyle bir yapı.
Başroller, figüranlar, konuk oyuncular gelip geçici.
Hepsi; yüz sene geçse değişmeyecek bir düzenin kiralık tetikçisi…
Hayattaki en büyük gayem, bu murdar düzenle aramdaki şerefli mesafeyi korumak.
Bunun için yaşıyorum.
CHP’yi ve içine CHP kaçmış bütün ideolojik hareketleri, böylesi toptancı bir perspektifle ele alıyorum…