Allah Resulü (aleyhissalatü vesselam) ‘’Eshabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete erersiniz’’ buyuruyor.
Kaba necaset kadar değeri olmayanlar için, İslâm Süreyyalarını tartışma konusu yapacak değiliz elbette. Fakat Mus’ab bin Umeyr hazretlerini pis ağzına dolayıp kendi putperest ideolojisine, bayağı siyasetine alet eden kronik CHP cehaletine biraz hakikatlerden bahsedelim:
Mus’ab b. Umeyr (radiyallahü anh) asil ve zengin bir aileden geliyordu. Sureti gibi sireti de güzel, hitabeti kuvvetli, son derece akıllı idi. Putlarla arası Müslüman olmadan önce de açıktı. Mekke tebaası ona gıpta ile bakardı. Öyle ki Hayr-ül Beşer Efendimiz’in dahi övgülerine mazhar olmuştu.
Müslümanlık ile şereflendikten sonra işler değişti. Ailesi, o büyük sahabeyi dininden döndürmek için eve hapsetti. Aç ve susuz bırakıldı. Mübarek bedenine, Arap diyarını daha bir yakıcı vuran Güneş’in altında günlerce işkence yaptılar. Ardından müşriklerin zorbalıklarına, ağır zulümlerine maruz kaldı. Habeşistan’a hicret edenlerin arasında yer aldı. Bir süre oradaki sıkıntılara katlanıp, yeniden Mekke’ye döndü.
Allah’ın arslanı İmam-ı Ali (radiyallahü anh) bu kutlu dönüşü şöyle anlatır:
-Resûlullah ile oturuyordum. Bu sırada Mus’ab bin Umeyr geldi. Üzerinde, yamalı bir elbiseden başka giyecek yoktu. Resulullah onun bu hâlini görünce, mübarek gözleri yaşla doldu. Şöyle buyurdu: “Kalbini Allahü teâlânın nurlandırdığı şu kimseye bakın. Anne ve babasının onu en iyi yiyecek ve içeceklerle beslediklerini gördüm. Allah ve Resulünün sevgisi, onu gördüğünüz hale getirmiştir.’’ Zira o Müslüman olmadan evvel servet içindeydi. Dini uğruna bunların hepsini terk etti…
Birinci Akabe biatında İslâm ile müşerref olan Medineliler, kendilerine dini öğretecek bir muallim istediler. Fahr-i Kainat efendimiz Mus’ab b. Umeyr’i bu iş için vazifelendirdi. Hazret, Medine’de İslâm’ın yayılması için büyük hizmetlerde bulundu. Bölgedeki pek çok kişi onun vesilesiyle iman etti. Geniş nüfuzu olan kabile reislerini; tatlı dili, ince zekâsı ve sabrı ile doğru yola çekti. İslâmlaşma hızlandı. Cenab-ı Hakk’ın hidayeti Medine’yi kuşattı.
Arada kısa bir dönüş yaptı. Sonra, meşhur ‘’hicret’’ hadisesi ile, Hz. Mus’ab ikinci kez Medine’ye gitti. Burada Ebu Eyyüb El Ensari hazretleri ile kardeş kılındı.
Bedir ve Uhud harplerinde muhacirlerin sancaktarlığını yapıp, muazzam bir gayret ve kahramanlık gösterdi.
Şehadeti yürek burkucudur:
Uhud harbinde iki zırh birden kuşanmıştı. Bu haliyle Resul-u Ekrem Efendimiz’e benziyordu. Sancağı yine elindeydi. Müşriklerden İbn-i Kamia’yı, Peygamberimize saldırırken gördü. Karşısına çıktı. Bedbaht müşrik, Mus’ab b. Umeyr’in sağ kolunu kesti. Hazret sancağı sol eline aldı. Bu esnada dilinde Allah kelâmı vardı. İkinci bir hücumla sol kolu da kesildi. Kolları kesik bir halde sancağı göğsüne bastırıp, aynı ayet-i kerimeyi okudu. Mübarek bedenini Şanlı Peygamberimize kalkan yapmıştı. Müşrik, son bir hamleyle mızrağına davranarak Mus’ab b. Umeyr’i şehid etti. Hazret, zırhıyla beraber Efendimiz’e benzediği için, küffar ordusu Allah Resulü’nü öldürdüklerini sandılar…
Sonrasını anlatmayacağım.
Kendi çorak aklına tapınan ahmaklarla uğraşamam.
Eshab-ı kiramdan Ubeyd bin Umeyr hazretlerinin şahitliğiyle bitireyim:
-Resulullah, Mus’ab b. Umeyr’i şehid olmuş görünce, başı ucuna dikildi. Ahzâb suresinden; “Mü’minlerden öyle yiğitler vardır ki, onlar Allah’a verdikleri sözde sadakat gösterdiler. Onlardan bazıları şehid oluncaya kadar çarpışacağına dair yaptığı adağını yerine getirdi. Kimisi de şehid olmayı bekliyor. Onlar verdikleri sözü asla değiştirmediler” mealindeki ayet-i kerimeyi okudu…
Velhasıl öyleydi:
Allah ve Resulü için malını, mülkünü, ‘’şatafatlı’’ hayatını bırakan büyük bir sahabeydi Mus’ab b. Umeyr…
Cennet kokan bedenine kefen dahi bulamadılar.
Vücudunu kaftanla, ayaklarını da otlarla kapattılar…
***
Bakmayın yani siz kendini çağdaş, kültürlü, dürüst diye satan küfür timsallerine. Cahilliklerini fark edemeyecek kadar kibirli, sınırlarını bilemeyecek kadar ahmaklar.
Herkesi kendileri gibi sanıyorlar.
Her fırsatta mukaddeslerimize sataşıyorlar.
Biz, onlara bu fırsatı verdiğimize yanalım.
Ve o sahabelerin yüksek şefaatlerini umalım.