Bir dünya derbisi diye yutturdular bizlere öyle de gidiyor. Bu şov oyununu sevenler olarak bizler de bu koca derbiyi bekleriz futbol resitali izleyeceğiz diye. Ne yazık ki her seferinde ihale dönüyor dolaşıyor hep hakemlerimizde kalıyor. Maç bitmiş daha Bismillah aldığımız nefesi geriye verememişiz ki eleştiri yağmuru meteor bulutlarından kopup tepemden aşağı yağmaya başladı. Çok iyi bir Galatasaraylı kardeşim “Yaz abi Cüneyt Çakır’ın bizi nasıl yaktığını da yaz” diye bana atıfta bulunuyor. Bu kardeşimin adı Hakan, sizlerden iyi olmasın ama çok iyi bir kardeşim bildiğiniz cennetlik. “Nasıl yani cennetlik” derseniz her şeyden önce bütün semtin karnını o doyurur. Gıda ihtiyacımız onun marketinden sağlanır hemen herkes uyurken o sebze, meyve halinde ürün yetiştirme derdine çoktan düşmüştür bile, Allah yardımcısı olsun… İşte bu kardeşim mevzuu futbol olunca hele bir de konu Galatasaray ise haldeki vatandaşlarında ara gazını almış ise işte yandığının resmidir. O sakin, o çalışkan, o herkesi doyurmak için sabahın köründe uykusundan feragat ederek koşuşturan adama bir haller oluyor. Bilirim çok “Halley” yer zaman, zaman acaba ondan mı diyordum ama meğerse oda değilmiş sonradan, sonraya işin gerçek yanını çözdüm. Dedim ya konu Galatasaray ise adamda sistem karışıyor burada koyu renkli gözlük devreye giriyor. Hele bir de kendi gibi semtte esnaf “gardaşı” var dersin ki Edi ile Büdü akşama kadar al gülüm ver gülüm gittikleri yol, yol değil işin kötü tarafı onlar da bu yolun farkında değil yani akşama kadar eleştirin neden can sıkıntısı, e bir de eleştirmek en kolay iştir; vakit geçsin tabii konuşacak konu futbol olunca da işler uzayıp gidiyor.

Neyse hem onu hem kendimizi anlatırken hakem konusu sekteye uğramasın çünkü Hakan Bey kardeşimiz gibi, nice hakem kararlarına isyan edenlerimiz var. Yöneticisinden teknik adamına futbolcusundan taraftarına basınından yorumcusundan biz gibi köşe yazarına kadar hatta sokakta okulda kahvede iş yerlerinde futbolu seven, ilgi duyan her bir kişinin ilk hedefidir kötü yönetim gösteren hakemler. Peki nasıl olacak, ne yapılacak da bu işler düzelecek bir cevabı olan var mı? Bence hemen hepimizin mutlak suretle bir cevabı vardır; çünkü hepimiz teknik direktör hepimiz futbolcu hepimiz hakemizdir. İşte tam da burada hiç aklımıza gelmiyor ki olup biten pozisyonlar saliselik durumlar. Yani hakem denen düdüğü elindeki adamın oyunu durdurup geriye alıp tekrar tekrar bakma şansı var mı? Tabii ki yok; dürüst iyi niyetle maçı yöneten hakem o anda ne gördüyse uzmanlık dahilinde tecrübesini de kullanarak karar veriyor. Bazı pozisyonlara yorum yapan o dahi duayen kişiler bile kaseti çevirip, çevirip “Oynatalım Hakan’cım” diye diye zor karar veriyorken arada sırada birinin kararı diğeriyle çakışıyor da işin içinden dakikalar hatta saatlerce çıkamıyorken hakem saliselerle sınırlı o anına ne yapsın? Bunca eleştirileri yaparken utanmamız gereken yerde kendimizi haklı çıkarmanın fizibilitesini yaratmanın derdindeyiz. Tarık Ongun’a yapılanları Türk futbolu adına esefle kınıyorum evet Cüneyt hoca maçta hatalı kararlar verdi Tarık hocaya atılan yabancı maddelerden sonra maçı tatil etmeyişi ise en büyük hatalı kararıydı.

Herkes her şeye kendi penceresinden bakıyor maç bitmiş yönetici canlı yayına bağlanmış atıp tutuyor; Avrupa’da beş hakemden biri olarak gösterilen Cüneyt Çakır’a ateş püskürüyor efendim penaltımızı vermedi iyide rakibinde aynı dertten muzdarip. Hele sen bir de bakalım efendi Fenerbahçe’nin buz gibi golünü vermedi. Maçın henüz 28.’ci dakikasında Josan Denayer buz pateniyle Janssene dalışını sarı kartla geçiştirdi. “O pozisyon dünyanın her yerinde direkt kırmızıdır” diye biliyor musun; bunları hayır diyemezsin. Oyunun akış sürecine dakika, dakika bakıldığında hakem kararlarının hangi takımı çok daha etkilemiş olduğu ortaya çok net olarak çıkacaktır. Yani demem o ki Cüneyt Çakır sarı gözlükle bakıyorsa bizlerde at gözlüğü ile bakıyoruz pozisyonlara. Üstelik senin penaltı beklediğin o pozisyon penaltı falan da değil. Belhanda denen soğuk su kurnazı, ne haltlar ettiğini çok iyi bildiği için çıkan kırmızı karta itiraz dahi etmiyor. O pozisyonda Carlos Kamani’yle ilk temasında ayağına basıyor devamında topu sağa çekip sol ayağını Kamani’ye takıp hareketin kendisine yapılmış havasını vermeye çalışıyor. Denayer’in kafa vuruşunda Roman’ın eline gelen pozisyona da penaltı demiyorum; hatta tam tersi Denayer’in yaptığı bir faul var ama kimse farkında değil Cüneyt hoca da ya görmedi ya da veremedi aksini iddia eden tekrar izlesin. Denayer o pozisyonda Neto’nun sırtını tırmanma şeridi, kendini de Ferrari sanıyor. Biz önce her iki takımımızın ne oynadığına bakalım desem cevabınız ortada bir oyun yoktu olurdu sanırım. Yani sahada oyun yok sadece bir birini tartan ve kilitleyen iki takım vardı taktik olmuş tik tak zevk yok faul çok sürekli duran bir oyun o zaman bırakın hakemdi; oydu, buydu ortada oynanan “Futbol” yok. İşte bu kadar yokların içinde topyekûn bizler faturayı hakemlere kesmeyi ilke edindiğimiz için maçı yöneten Çakır hoca olmuş Aydınus olmuş, Palabıyık olmuş ya da bir başka hakem hocamız olmuş kafamızın içindekiler değişmedikçe, manzaranın bütününe bakamadıkça bizim için hiçbir şey fark etmeyecekti…