Birçok metropolde olduğu gibi, İstanbul’un her köşesinde yaşanan araç park alanı problemi şehrin rutin açmazlarından birisi. Bu durumu bir açmaz olarak görüp pes etmemeli ve çözümler üzerinde düşünülmeli…
Geçtiğimiz hafta (26.6.2018) İstanbul’da fırtına ve dolu uyarıları sonrasında yaşananlar hakkında birkaç gözlemim oldu. Onları sizlerle paylaşmak isterim: Dolu tehdidi sebebiyle, yollardaki ve açık park alanlarındaki araç sayısı birdenbire neredeyse üçte bire kadar düştü. Açıkta kalan araçlar ise rengârenk örtülere büründü. Şahsen ilgimi, oluşan bu rengârenk görüntüden çok boşalan yollar çekti.
O gün dolu tehlikesi dolayısıyla araçların çok büyük bir kısmı kapalı otopark alanlarına, binaların bodrum katlarına veya binaların ağaçların altında kalan boş alanlarına çekildi. Aslında bu araçlar çoğu zaman sitelerin otopark alanlarında yer bulunmadığı gerekçesiyle trafiğin yoğun olarak işlediği yol ve caddelerin üzerine bile bırakılıyordu.
Bu gözlemimden çıkarttığım ilk sonuç şu: Kapalı otopark alanlarının aylık ücretlerinin, insanların aylık bütçelerini sarsmayacak seviyede olması ve bu zamanla alışkanlığın gelişmesi halinde işlek caddelerin üzerinde yolu daraltan hatalı park probleminin ciddi ölçüde azalacağını söyleyebiliriz. Fakat bu çözüm yalnız başına yeterli olamaz.
Gözlemimin ikinci sonucu araç sahiplerinin birkaç yüz metrelik yürüme mesafesindeki kapalı park alanları yerine, muhtemelen güvenlik kaygılarıyla hemen evlerinin ve gözlerinin önündeki alanlara uygun olup olmadığına bakmaksızın biçimsizce park ettiklerini görüyoruz. Hâlbuki makul fiyatlarda kapalı otopark alanlarının hizmet vermesi halinde, insanların güvenlik kaygısı azalacağı gibi, şehirlerin işlek caddelerinin iki yanına park etmiş araçlar dolayısıyla daralan yollar rahatlayacak, ağırlaşan trafik problemi çözülmüş olacaktır. Bunun şehrin trafik yükünü hafifletmesinin ötesinde, iş ve zaman kaybı, yakıt tasarrufu, psikolojik ve sosyal barışa katkı gibi yönlerinin de olduğunu söylemek gerekir.
Fakat asıl radikal çözümün şimdilerde imar mevzuatına girdiği üzere binaların alt katında kat otoparkı yapılması zorunluluğu getirilmesiyle sağlanabileceği ve aslında bunda çok geciktiğimizi kabul etmeliyiz. Fakat yine de önemli bir adım olduğunu söylemeliyiz.
Söz konusu mevzuat değişikliğinin bundan sonrası için otopark probleminin çözümünde ve trafiğin rahat akışında en azından mevcut durumdan gerilemeyeceğimizi garanti ediyor. Çünkü iç ve dış göçlerle gelen nüfus artışı, büyükşehirlerdeki nüfus yoğunlaşması, trafiğe çıkan yeni araç sayısı ve bina sayısındaki artış, artan nispetli bir grafik ilişkisi olduğunu ortaya koyuyor.