Büyük adam kimdir? Büyük adam kime denir? Büyük adam neye denir?
Bu çağda bu sorulara verilecek ilk cevap feministlerden gelir herhalde. “Ama efendim! Büyük adam değil, büyük insan demeniz lazım. Zira, “adam” erkekleri temsil ederken, “insan” kelimesinin cinsiyeti yoktur!”
Geçelim!
Bu yazı, sosyal medya cehenneminde yaptığım bir durum güncellemesinden doğdu. Orada, büyük adamların tarihin büyük sahneleriyle neşve halinde olduğunu yazmış ve bu olmadan büyük adam olunmaz demiştim.
Afili cümlelerin mecrası sosyal medyanın temel problemi, söylenilenlerin genelde yapılmaması, dahası anlaşılmaması. Çünkü sihir etkisi olan söz, bir birikimin neticesi olarak doğar. O birikime vakıf olmayan birisi, beğense de o sözü, anlamaktan uzaktır. Anlamak ve yaşamaktan. Yine de beğenir, hatta paylaşır. Yukarıda bahsettiğim söze muhatap olan insanlar ne anladı bilmiyorum. Ama düşüncelerine değer verdiğim birisinin bu sözle neyi kastediyorsunuz diye sorması, sözün anlaşılmasıyla ilgili problem olduğunu gösterdi bana. Ben de harekete geçerek bu sözü haftanın konusu yaptım ve huzurunuza sözü sarih kılmak için çıktım.
Tarihi kimin yaptığına dair kadim bir soru vardır. Kimisi kahramanlar der, kimisi vakıalar. İndirgemeci mantığın başa bela sonuçlar verdiğini çokça tecrübe etmiş biri olarak reyimi, birinden yana kullanmak yerine ikisine de dokunmak yönünde kullanıyorum. Ama biri ağır basacaksa diğerine, kahramanları tercih ederdim. Kahramanlar dediğimiz insanlar, bu yazı bağlamında büyük adamlardır. Risk alan, fark yaratan, söyleyecek sözü olan, kendini ve sözünü devamlı yenileyen adamlar.
Bu adamlar nasıl adamlar? Ya da nasıl büyük adam olunur? Büyük adam olunur mu, doğulur mu?
Devamlı kendini yenileyen diyorsak büyük adam için, o zaman doğulma şartı yoktur. Büyük adam doğuştan getirilen yerine yaşayarak üretilen ve çoğaltılan bir şeydir. İnsanın, olma halinde bir varlık oluşu, herkesten çok büyük adamlar için geçerlidir. Onlar varlığın değişimine ayak uydurarak sabit kalmazlar ve şeylerle beraber değişirler. Aksi takdirde çoğu insan gibi kendine saplanıp patinaj yapar ve bir açılım sağlayacak sözlere vücut veremezler. Halbuki insanoğlunun devamlı yeni sözlere ihtiyacı vardır. Gökkubbe altında söylenecek her şey söylenmiştir dense de, söylenmişi söylemek diye bir şey vardır ki, insanoğlunun asıl ihtiyacı odur.
Bizim söylenmiş güçlü sözleri bu çağın diliyle söylemeye ihtiyacımız var. Müşriklerin Kur’an ayetleri için “Eskilerin Masalları” derken kastettiği şeylere ihtiyacımız var. Çünkü eski(kadim) olan, aslında hiç eskimemiş olandır. Geçmişte nasıl hayat verdiyse bugün de hayat verecek olandır. Biz tarihin çöplüğüne atıp onları pasif kılsak da, söyleyecekleri çok şey vardır. Bunun için, tarihe gitmek gerekir ama. Tarihin büyük sahnelerine dönmek ve onlarla hemhal olmak gerekir. Büyük adamların yaptığı budur. Onlar, tarihin büyük sahneleri ve büyük sözleriyle haşır neşir olup ellerini açarak onlardan hakikat dilerler. Kulaklarını dayayarak tarihe dinlerler, dinlerler, dinlerler. Dinlediklerine kendilerini katıp sonra, yeni bir dile, yeni söyleyişe varırlar. Bu söyleyiştir onları büyük yapan. Tarihe dost olmalarıdır. Yadırgama, yargılama olmadan bakmalarıdır. İnsanları, fikirleri ötekileştirmeden yaşamalarıdır. Neşve halinde tarihle, tarihi yapan insanlarla aşık atmalarıdır. Bu yüzden Cemil Meriç dost olur Balzac’a, Ali Şeriati son dostlarımdandır der yine bu yüzden. Frantz Fanon’la Ali Şeriati bu yüzden dost olur, Malcolm X’le Aliya İzzet Begoviç bu yüzden. Gandi’yle Henry David bu yüzden çağdaş. Goethe’le Hafız bu yüzden haldaş. Vico ibn Haldun’la sarmaş dolaş. Farabi’ye gideriz hep bu yüzden. Farabi bize gelir yine bu yüzden. Descartes Gazzali’yle bu yüzden buluşur. Batı Felsefesi bu yüzden hep Eflatun der. Heidegger Hölderlin’e bu yüzden takılır. Hepsi aynı sebepten kardeştirler. Onları bir araya getiren Hakikati arama kardeşliğidir.
Efendimiz’in “inananlar kardeştir” sözünü bilirsiniz. Bir ayettir bu aynı zamanda. Çoklukla şerh edilmiştir bugüne kadar. Bana kalırsa en iyi şerh Cemil Meriç’ten gelmiştir. Meriç bir sözünde şöyle der: ” İnananlar kardeştir. İnananlar, yani hakikati birlikte arayanlar.” İnanmayı hakikat arayıcılığı olarak tavsif eden Cemil Meriç, aslında “İmanınız Gömlek gibidir, eskir. Onu arada bir yenileyiniz.” diyen Efendimiz’e reverans yapmakta ve ” Ey iman edenler! İman ediniz” diyen Allah’a teslimiyetini dile getirmektedir. Çünkü inanmak, başlayan ama hiç bitmeyen bir var olma biçimidir. Bunun için hakikatle iç içe, kendinden çıkış ve kendine dönüş evreninde sapma olsa da sapıtma olmadan bir yürüyüşe revan olmak gerekir. Bu yürüyüş, beraberinde bütün tarihi ve insanları taşımayı gerektirir. Bütün tarihi ve insanları bir sonraki evreye taşımayı gerektirir. Tam da burada büyük adamlar devreye girer. Büyük adamlar, dünden beslenip bugünden çıkacak olan yarını inşa etme adına köprü vazifesi görürler. “Maziden İstikbâle uzanan, fikirden ve sevgiden yapılma bir köprü”.
Bunu, tarihe düşman olarak asla yapamazsınız. Bunu, tarihe dost görünüp anakronizme saplanarak da yapamazsınız. Bunu, çağınıza düşman olarak da yapamazsınız. Bütün Çağlar’a dost olarak yapabilirsiniz bunu ancak. Size düşman olanlara bile dost olarak.
Bugün, büyük adam kabızlığı yaşıyoruz dostlar, kardeşler! Hakikatin bütününü kucaklamaya açık bakarak, hiç bir komplekse kapılmadan tarihe ve çağına yaklaşıp okumalar yapacak adamların eksikliğini yaşıyoruz. Gün geçtikçe kutuplaşarak, duvarlar üzerinden eşyaya/insana bakanların oranı artıyor. Daha kötüsü bu durum, cins kafaları da içine alıyor. Fark yaratacak ve insanoğlunun önünde yol açacak, ya da ablukaları yaracak kafaları da içine alıyor. Çağ’ın bağlarını aşıp tüm zamanlara konuşacak adamları da içine alıyor.
Bu çukurdan çıkmamız gerek. Dini, dili, Irkı, mezhebi ya da meşrebi ne olursa olsun dost olunacak, dostluk kurulacak ne, kim varsa, onlarla neşve haline hakikat arayışına geçmemiz gerek. Bu uğurda gerekirse kendimizden geçmemiz gerek.
Benden söylemesi! Demedi demeyin!
Baki selamlar!