Sayın Başbakan’ın koalisyon kurma çabaları müspet bir sonuç vermeden noktalandı.

Böyle olacağı başından belliydi zaten.

Neden başından belliydi peki?

Şundan…

Davutoğlu’nun bütün iyi niyetli yaklaşımlarına rağmen muhataplarının, tabir caizse içten pazarlıklı olması böyle bir neticeyi intaç etti.

Başbakan ne kadar olumlu ve güven veren bir portre çizdi ise, gerek CHP ve gerekse MHP, ön yargılarla malul bir görüntü sergiledi.

Bunda, her iki partinin kurumsal duruşlarının ve parti liderlerinin (?) kişisel davranışlarının belirleyici rolü bir hayli yüksekti.

CHP ortak olmayı çok istiyordu fakat kendisini iktidar olmaya icbar eden çevrelerin öylesine etkisindeydi ki, onların “emirlerinden” başka bir çerçeve çizemedi kendisine.

Allah aşkına, ortak olacağı partiye, “restorasyon hükümeti” talebiyle giden bir partinin ciddiyetinden ve iyi niyetinden söz edilebilir mi hiç?

“12 yıllık iktidarını ve yaptığın tüm iyi ve güzel hizmetleri çöpe at ve bunların yanlış olduğunu kabul et!” anlamına gelen bu talebi dillendirmek, en azından nezaketsizliktir, nobranlıktır!

Başbakan’ın olağanüstü nazik yaklaşımından ders almaları gerekirken, henüz resmi açıklama yapılmadan salvolara başlamaları, bahsini ettiğim bu kabalığın bariz örneklerindendi.

“Koalisyonu Erdoğan istemedi” yönündeki iddialarla, doğrudan Cumhurbaşkanı’nı suçlamaları ise yine muhataplarını hiçe sayan bir düşüncesizliğin ve saygısızlığın neticesiydi.

CHP böyleydi de MHP çok mu makuldü?

“Daha beter” dersek mübalağa etmiş olmayız açıkçası.

Başbakan’ın, görüşme için randevu talep edip müspet cevap aldığı günün ertesinde Devlet Bahçeli, sosyal medyada yayımladığı mesajlarla, Pazartesi günkü görüşmeyi alenen sabote ediyordu.

Ziyaret günü, henüz selamlaşma aşamasında; “biz yokuz” deyip kestirip atması ise, CHP’lilerinkinden çok daha büyük bir kabalıktı.

Tam bu noktada şu hususun altını çizmek gerekir.

7 Haziran seçim sonuçları belli olmaya başladığında herkese “sandığı” gösteren, daha sonra birbiriyle mütenakız birçok açıklamaların altına imza atan bir parti ve onun genel başkanı, koalisyon görüşmesinde aldığı tavırla çelişkinin üzerine resmen tüy dikmiştir.

Bütün çözüm önerilerini elinin tersiyle itip, parti olmanın tabiatına aykırı bir tutum sergilemek, herhalde ki, Bahçeli’den başka bir siyasinin başvurabileceği bir yöntem olmasa gerek.

Bu absürt yaklaşımdan geriye, çok önemli bir kuşku ve buna bağlı olarak cevaplanması hayli zor bir soru kaldı ne yazık ki…

Bahçeli, neden daha önce adeta meydan okurcasına yaptığı açıklamalarla taban tabana zıt bir tutum sergilemeyi seçmişti?

Soru buydu.

Kuşku ise şu:

Bahçeli’yi, kendini inkara zorlayan sebep, Cumhurbaşkanı’nın “üst akıl” dediği odağın baskısı olmalıydı.

Açık söylemek gerekirse başka bir izah bulmak da neredeyse imkânsız gibi.

Sonuç itibariyle, hem CHP ve hem de MHP, neden mütemadiyen muhalefette kaldıklarını çok açık bir biçimde, bir kez daha göstermiş oldular.

Böylesine ucuz ve nezaketten uzak yaklaşım sahipleri için “muhalefet” bile birkaç beden büyük…

Ne yazık ki, durum bu.