Amerika'nın Yunanistan'ı Türkiye'ye karşı cesaretlendirmesi, Suriye'de PKK/PYD'ye yapılan yardımlar gibi jeopolitik bir hatadır. Türkiye'nin doğudan ve batıdan Amerikan eliyle sıkıştırılması Türkiye'nin direncini artırırken, NATO'yu ve Avrupa Birliği'ni (AB) zayıflatır.
Bu iki gücün zayıflaması Batı merkezli uluslararası sistemin daha da sarsılmasına yol açar. Geleneksel Amerikan dış politikasında, Avrupa ve Asya'nın herhangi bir büyük devlet tarafından egemenlik altına alınması, Amerika için stratejik bir tehlike olarak tanımlanmıştır. O hâlde burada iki potansiyel tehdit söz konusudur: Rusya ve Çin. Amerika, Rusya'nın Ukrayna'da daha fazla kalmasını sağlayarak onun enerjisini tüketme gayretindedir. Böylece Rusya'nın gücünün törpüleneceğini varsayıyor.
Ukrayna'nın hemen ardından sıra Tayvan'a gelebilir. Bu defa uluslararası sistemi tehdit eden Çin Tayvan'da terbiye edilebilir. Ancak bu matematiğin sonuçları muğlaktır. Ortaya çıkacak trajedi, Batı yönlü göçlere yeni bir ivme kazandırabilir. Daha korkunç olanı ise Ukrayna, Tayvan derken başlayan sıcak çatışmaların domino etkisiyle tüm küreye yayılmasıdır.
Böyle bir senaryoda zayıf bir Türkiye, NATO ve AB'ye sorun çıkartmaktan başka bir işe yaramaz. Dahası Amerika da etkili bir liderlik yapamayacak derecede kapasitesini yitirmiş ve olaylara yön vermekten aciz bir duruma düşebilir. İşte bu noktada, Asya ve Avrupa'da kontrol ve güç dengesi, Amerika'nın istemediği yönde değişebilir.
Türkiye'nin son yıllarda Karadeniz, Doğu Akdeniz ve Kafkasya'da takip ettiği dış politika son derece başarılıdır. İsrail'in ardından Mısır ve Suriye ile de normalleşme adımlarının atılmasıyla Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki diplomatik ağırlığı daha ileri bir seviyeye taşınacaktır. Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'de Türkiye'yi sıkıştırmak için her fırsatta Kahire'den diplomatik destek araması ve Türk-Mısır ilişkilerinin normalleşmemesi için tüm imkanlarını seferber etmesi, aslında Türkiye'nin sonraki hamlelerinin ne olması gerektiği konusunda önemli ipuçları sunuyor.
Ankara'nın Doğu Akdeniz'deki engebeli yolları aşmak adına İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile başlattığı etkin diyalog sürecini Mısır ve Suriye'ye de yayması, Yunanistan'ın ve onu destekleyen diğer ülkelerin stratejilerini iyiden iyiye çökertecektir. Böyle bir hamle Yunanistan'ın bütün kaynaklarını boşu boşuna tüketinceye kadar strateji ve akılcı bir politikadan yoksun olarak yönetmesine yol açacaktır.
Bu sayede Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki belirleyici rolü daha da netleşecektir. Nihayetinde Türkiye'nin hedefi, Doğu Akdeniz’deki hayati hidrokarbon kaynaklarından çok, ülkesini hedef alan çevreleme ve yalnızlaştırma stratejisini geri püskürtüp yeni bir güvenlik ağı oluşturmaktır.
Yunanistan'ın adaları silahlandırması, ülkesini bir Amerikan üssüne çevirmesi ve sürekli Türkiye'ye karşı provokatif eylemlere yönelmesi, jeopolitik ve askerî kabiliyet bakımından gerçekçi bir strateji değildir. Belki daha kötüsü ne Yunanistan'ın ne de Amerika'nın stratejisi, Türk-Yunan sorunlarının nasıl çözümleneceği hakkında herhangi bir yol göstermemesidir. Aslında tüm bunlar Atina'nın krizleri çözme yeteneğinin, bu krizleri çıkarmaktaki yeteneğinden daha kötü olduğuna işaret ediyor.