Bizim ecdadımız yüzyıllar boyunca hilali, ezanı ve bayrağımızı yücelttiler. Hilal, ezan, bayrak inşallah bu necip milletin omuzlarında yükselmeye devam edecek. Benim oğlum elhamdülillah, peygamberlerin yanındaki makam olan şahadet makamına ulaştı. Doğduğunda bizi şereflendirmişti rabbimiz, oğlumun doğumuyla; şehit oldu şehadetiyle bizi şereflendirdi. Bunun için ben rabbimin hükmüne boyun eğdim. Hiç şikâyetim yok, rabbimizden gelen başım gözüm üstüne. Bizim ümmetimiz, milletimiz, vatanımız sağ olsun. Allah bu millete zeval vermesin. Siyonistlerle, kâfirlerle, haçlılarla cihat ederken benim oğlum şehit oldu. Bundan şeref duyuyorum. Elhamdülillah, rabbimiz bize böyle bir makamı lütfetti, şeref duyuyorum elhamdülillah.”

PKK/KCK hücre evine yapılan baskında şehit düşen polis Ahmet Alp Taşdemir’in babası İbrahim Taşdemir’in ağzından döküldü bu cümleler. İzlerken Şırnak’ta şehit düşen, PÖH Osman Belkaya’nın dedesi gibi hissediyor insan kendini. Ne diyordu ağlamaklı gözlerle, tören sırasında şehidin tabutunun başında bekleyen askerin, elinde beyaz mendille gözyaşlarını silerken ”ağlama, ağlama düşmanı sevindirme”

*

Bu milleti bölemeyeceksiniz çünkü bu millet aslını hiçbir zaman kaybetmedi. Çanakkale Savaşı yılları, Fransızlarla cephede muharebe yeni bitmiş, iki tarafta ölen ve yaralanan askerlerini topluyor. O sırada Fransa’nın ordu komutanı General Bridges savaş meydanını gezerken, gömleğini yırtıp yerde yatan bir Fransız askerin yaralarını saran Türk askerini görüyor.

Sen burada ne yapıyorsun” diyor komutan, “Biraz önce öldürmek için uğraştığın askerin yaralarını mı sarıyorsun?” O sırada bizim askerinde göğsünde bir süngü yarası vardır ve oraya ot tıkamıştır. Ölmek üzere olan asker cevap verir: “Az önce cebinden bir fotoğraf çıkardı gösterdi, bir şeyler söyledi. Anlamadım ama herhalde annesiydi. Benim kimsem yok, istedim ki o annesinin yanına dönsün.”

İşte her şeyin bize karşı olduğu bir savaşta bizim yanımızda olan şey bu insanlıktı. Ve bu savaştan on yıllar sonra bile hiç bozulmadığı 3 yıl önceki Soma faciasında gördük. Ne demişti, göçük altından çıkarılan işçi: “Abi beni bırakın, Mahmut’u çıkarın; onun eşi hamile.”

*

Bu milleti bölmeyeceksiniz, çünkü 7’den 70’e, kadını erkeği her biri askerdir bu milletin. Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk’ün, Sütçü İmam’ın, Hasan Tahsin’in, Şehit Kamil’in yerini 15 Temmuz’da Erdoğan’ın, Ömer Halis Demir’in, Zekai Aksakallı’nın, Abdullah Tayyip Olçok’ların aldığı gibi Halide Onbaşı’nın, Şerife Bacı’nın, Erzurumlu Kara Fatma’nın, Halime Çavuşlar’ın yerini de Demet Sezen’ler, Kübra Ağdoğan’lar, Cennet Yiğit’ler, Türkan Türkmen Tekin’ler aldı.

Bu milletteki inancı, özveriyi, ruhu hiçbir zaman silemeyeceksiniz. 15 Temmuz’da akın akın sokaklara koşan, tankların altına yatan, helikopterden sıkılan kurşunlara kendini siper eden, mevzu vatanı ve lideri olduğunda düşünmeden canını veren ve bununla gurur duyan, bunu bir madalya gibi göğsünde taşıyan bir milleti yenemeyeceksiniz.

*

Siz kalleş, hain, bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne leke sürmeye çalışan haşereleri; öldüğünüzde tarihin kirli sayfalarındaki başka ülkelerin maşası ve kuklası olarak yaşayıp, ölmüş sıradan bir insan olarak geçeceksiniz.

Ama şehitlerimiz öyle değil. Onlar davulla, zurnayla, avcunun içinde kınayla gittikleri vatan görevinde, şehit olduklarında, nasıl hala Kurtuluş Savaşı’nda şehit düşen kahramanlara dua ediliyorsa, bu milletin asırlar boyu duasında yerini alacak. Ailesi bu vatanın bölünmez bütünlüğü için, gerekli fedakârlığı göstermenin gururunu bir onur madalyası olarak taşıyıp, evladının, kocasının, babasının acısını böyle dindirecek.

Yemin ederim, bu milleti bölmeyeceksiniz. Ne kadar çabalarsanız çabalayın, Allah’ın yanında olduğu bu aziz milleti mağlup edemeyeceksiniz. Çünkü biz bir ölür, bin diriliriz. Rabbim tüm şehitlerimize rahmet eylesin, milletimizin başı sağ olsun.