Cuma günü İslam âlemi olarak son yılların en hazin cumasına uyandık. “Brenton Tarrant” isimli ‘gizli servis’ eğitimli profesyonel bir terörist Yeni Zelanda’nın özellikle seçilmiş Christchurch, yani “Mesih Kilisesi” isimli kasabasında Cuma ibadeti için toplanmış farklı ülkelerden 49 Müslüman’ı ‘insanlık dışı’ yöntemlerle dünyanın gözü önünde canlı yayınlayarak katletti. Tarrant katliam yapmakla kalmadı; aynı zamanda Türkiye, İstanbul ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı tehdit eden bir “bildiri” de yayınladı. İstanbul’da minareleri yıkmaktan başlayıp, İstanbul’u ‘Hıristiyanlığın başkenti’ yapmaya kadar epey bir tehdit savurdu. Tarrant’ın bu katliam ve tehditlerini ‘şizofren’ bir ırkçı ve “İslam düşmanının bireysel bir eylemi” olarak değerlendirmek en basit tanımla saftiriklik olur.

“KÜRESEL” PARMAK

Bu katliam ve tehditler, dünyanın öbür yakasından küresel sömürü sistemine karşı çıkan Türkiye ve Erdoğan’a, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirenler tarafından yöneltilen bir tehdit ve meydan okuma… Konuyu daha belirgin hale getirelim dilerseniz. Aslında bu katliamın ve söz konusu tehditlerin kaynağı az çok belli… Tarrant’ın İstanbul’da minareleri yıkıp İstanbul’u yeniden Hıristiyanlığın şehri haline getirme tehditlerinin hemen ardından Netanyahu’nun oğlu tarafından aynı minvalde tehdit Tweet’i paylaşıldı. Tweet’te, İstanbul’un Türkler tarafından işgal edilmiş bir “Hıristiyan şehri” olduğundan bahsedilerek Hıristiyan âlemine İstanbul’u, Erdoğan’ı ve Türkiye’yi hedef gösteriyor. Şimdi soru şu! Tarrant’ın tehdit

ifadeleriyle Netanyahu’nun oğlunun metin içeriği nasıl aynı düzlem ve benzerlikte?

KAŞIKÇI CİNAYETİ TÜRKİYE’YE KOMPLO

Ya Netanyahu’nun oğlunun Tweet’ini terörist Tarrant yazdı ya Netanyahu’nun oğlu Tarrant’ın katliam senaryosu ve tehdit bildirisini yazdı ya da her ikisi birlikte aynı merkezde “tek akıl” tarafından kaleme alındı. İçerik ve söylem bütünlüğü iki tehdidin tek kaynaktan üretildiği gerçeğini ortaya koyuyor. Reuters katliamdan kısa süre sonra katilin Türkiye’de bulunduğunu yazdı. Şimdi bu ‘gizli servis ürünü’ teröristin hangi illerde bulunduğu, bağlantıları, Türkiye’den ayrıldıktan sonra hangi ülkelerde bulunduğu gibi önemli konuları aydınlatmak zorundayız. Türkiye’den sonra hangi ülkede bulunduğu sorusu ise en kritik sorudur. Yeni Zelanda’daki katliam kesinlikle ve direkt Türkiye’ye yönelik bir uluslararası komplonun ilk adımıdır. Bu komplo ‘Kaşıkçı cinayeti’ gibi Türkiye’yi hedef alan komplodur. AÇIK “BEKA” MESAJI Tarrant teröristinin Türkiye’de çeşitli kereler bulunması, ardından katliamı Yeni Zelanda’da gerçekleştirmesi Türkiye’ye “İsteseydik Türkiye’de de yapabilirdik” mesajı içeriyor. Yani “Türkiye’de beka sorunu yok” diyenlere herhalde terörist ve sahiplerinin Yeni Zelanda’dan gönderdikleri ‘tarihi’ tehdit bildirisi, uyanmaları için yeterince açık beka mesajı… Kalbinde zerre iman ve Türkiye’ye zerre kadar bağlılık olan birisinin bu mesajı algılamaması mümkün değil. Ancak bu ülkede öyle bir mutant güruh söz konusu ki; kendisi Müslüman, ancak okunan ezanı yuhalayacak kadar da aşağılık ve hadsiz. “Tarrant alçağının işlediği katliam mı zoruma gidiyor” yoksa onun “Hıristiyanların yeniden

başkenti yapacağız” diye tehdit ettiği Müslüman’ın ‘İstanbul’da ezanları yuhalaması mı’ diye soruyorum kendime. Evet, İslam’ın başkenti İstanbul gibi bir şehirde okunan ezanı yuhalayan mutant Müslüman zül geliyor bana.

“KABALA” İLLÜZYONU

Bir konu daha var. Tarrant teröristi silahlarının üzerini kendi pislik tarihinin kahredici yenilgileri, sembolleri ve intikam mesajları ile süslemiş. Kosova, Malazgirt, İstanbul’un fethi gibi İslam zaferleri, insanlık var oldukça Batı medeniyetinin şuur altından silinmeyecek yenilgi ve acılardır. Bu acıları, yenilgileri birileri bir plan doğrultusunda kaşımaya çalışıyor. Silahın üzerine Hıristiyanlar’la Müslümanlar arasında geçmişte yaşanmış savaş, yenilgi ve zaferleri yazan “fitne elleri” Hıristiyan değildir. Tam tersi bu savaşları ve acıları kanatarak Hıristiyan ve Müslüman âlemini büyük savaşlar, huzursuzluklara sürüklemek isteyenlerdir. Mesih Kilisesi gibi bir Hıristiyan şehrinde Müslüman mabedine saldırının failleri Ortadoğu’nun bağrına hançer gibi saplanmış tampon terör devletidir! Diğer bir deyişle; Mesih’in katilleridir. Hıristiyan âlemi kabala büyüsünden ve hipnozundan uyanmalıdır.

Batı’nın gerçek yüzünü göreceğiz

Yeni Zelanda’daki Mesih Kilisesi katliamı, Avrupa ve Batı medeniyetinin gerçek yüzünü de deşifre edecek. Göreceğiz bakalım; 2015’te Paris’teki Charlie Hebdo baskınında katledilen “12 kurban” için bütün Avrupa’nın liderleri bir araya gelerek ‘1,5 milyon kişi’ ile yürüdüler. İnsanlık dışı yöntemlerle katledilen 49 Müslüman için kim, nerede yürüyecek; hep birlikte bekleyip göreceğiz. Bakalım; Charlie Hebdo ve Mesih Kilisesi katliamlarının ‘bir numaralı’ şüphelisi İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, yürüyen Batı liderlerinin tam ortasındaki yerini, yine alacak mı? İslam âlemi uyanmalıdır, Hıristiyan âlemi de öyle…

HEDEF TÜRKİYE’DİR

Başta Türkiye ve Pakistan olmak üzere tüm İslam âleminin Malazgirt, İstanbul’un Fethi, Kosova gibi zaferleri Bedir ve Uhud zaferleri gibi dini tedrisat içine dâhil etmesi gerekiyor. Batı’nın intikamcı medeniyeti bu yenilgileri unutturmayarak, bunun üzerinden ‘intikam’ hayalleri kuruyorsalar, bizim de kendi nesillerimize bu tarihi, İslam zaferlerini, “Bedir ve Uhud zaferleri gibi” asla unutturmamamız gerekiyor. Türkiye, İslam âleminin düşürülememiş tek kalesidir. Türkiye ve İstanbul düşecek olursa; bütün bir İslam âlemi, 100 yıl daha zilletten ve sömürüden kurtulamayacak şekilde yeniden teslim alınacaktır. Türkiye sınırları içinde yaşayan ve kendini Müslüman olarak tanımlayan, kalbinde zerre kadar iman olan her bir bireyin “beka” meşalesine sarılması gerekiyor. Telafisi asla ve asla yok…