Türkiye, başarısız darbe girişiminin ardından İslam dünyasının siyasi önderliğine avantajlı şekilde yerleşmiş oldu. Hiçbir Arap ya da Ortadoğu devleti Türkiye’nin bu rolünü tartışacak durumda değil. Hele de istikrarlı ya da yarı istikrarlı göründüğü halde yıkılmaya yüz tutmuş Arap devletleri hiç değil. İran’a gelince, o da artık bir savaş ülkesi. Önümüzdeki dönemde İran’ın bölge ülkelerini kapsayan siyasi ya da iktisadi bir sistem oluşturabilmesi imkânsız görünüyor.

Siyasi önderlikte Türkiye’nin tek alternatif haline gelmesinden sonra, Ortadoğu’da baş gösterecek (askerî) çatışmanın İslam dünyasının dinî önderliğine odaklanacağını düşünüyorum. Bu çatışmanın parçası olabilecek üç temel güç bulunmaktadır: Çatışmanın mihveri Suudi Arabistan, İran ve İslam Devleti Örgütü (DAİŞ/IŞİD).

Irak ve Suriye bataklıklarına saplanan İranlıların hayali bir zafer kazanmaya çok ihtiyacı var. Ancak, Suriye topraklarındaki bir zaferin onlar için fazlaca bir kıymeti yok. Bu yüzden İran, Irak üzerinden Suudi Arabistan’a vuracağı yararsız bir darbeye sığınacaktır. Görünen hedefi Mekke-i Mükerreme olacak bu girişimden asıl maksat elbette İran’ın siyasi dengeleri değiştirme isteğini gerçekleştirmektir.

İran, kuzeyden Suudi Arabistan’a uygulayacağı böylesine bir baskı ile onları Yemen’den uzaklaştırıp ülkeyi yeniden Kuzey ve Güney şeklinde ikiye bölmektir. Bu hedef İran’ın öncelikli bir stratejisidir. Ayrıca İran, İslam dünyasının dinî önderliğini üstlenme hususunda da Suudi Arabistan’la sürtüşmeyi göze almaktadır. Keza İran, Irak ve Suriye savaşlarına doğrudan müdahil olması sonucunda dûçar olduğu boğucu kriz gerçeğini gözden kaçırmak için yandaşlarının bakışını ülke içine çevirmeyi arzu etmektedir.

İkinci tehlike İslam Devleti Örgütü’nde gizlidir. Zira o da, Müslümanların önderliğine ulaşmada önemli bir aşama teşkil eden Mekke’yi ele geçirmek istemektedir. Kanaatimce bu reel bir tehdit olarak önümüzde durmaktadır.

Gelecek çatışmalar büyük oranda çöl bölgelerinde cereyan edecektir. Mesela, Ürdün’ün güneyinde yer alan Ma’an kenti DAİŞ’e sempati duymaktadır. Bu durumda muhtemel bir gelişmeyi şimdiden konuşmamız gerekir. DAİŞ’in Ma’an üzerinden Suudi Arabistan’ın kuzey bölgesine sızması ihtimal dahilindedir. Dahası, uluslararası camianın göz yummasıyla orada birtakım devletçikler bile kurulabilir, aynen daha önce Musul’da olduğu gibi.

Burada Suudi Arabistan’da din kurumunun, İslam dünyasının dinî önderliğini elde tutma gayretkeşliğiyle çok sayıda yanlışa imza attığına da işaret etmemiz gerekir. Avrupa’da yaşanan son bayram manzarasını ve Suudi Arabistan’ı izleyen imamların Müslümanları nasıl ikiye böldüğünü hatırlayalım. Aynı kentte yaşayan Müslümanların bir kısmı bayram namazı kılarken öbür kısmı oruç tutmaya devam ediyordu! Bu ihtilafın çözümü esasında çok basit bir meseledir. Her gün vakit namazlarını astronomik hesaplamalara dayalı takvime göre eda eden Müslümanlar oruçlarını neden o takvime göre ayarlayarak birliği sağlayamasın?

Kanaatimce Türkiye önemli bir dönüm noktasına gelmiş bulunuyor. Ortadoğu ülkeleri ise büyük bir kan gölünün eşiğinde duruyor. Zira, Araplar ve İranlılar önderliği elde edebilmek için kum tepelerinin ardında kıyasıya birbirlerini öldürecekler!

Çeviri: Fethi Güngör