Bir aydır Diyarbakır, Siirt, Muş, Bitlis, Mardin, Urfa, Batman ve ilçelerinde geziyorum. Gerek konferanslar gerek Kutlu Doğum etkinlikleri gerekse de İHH tarafından hafta sonu yapılacak “Ortadoğu’da Barış Süreci ve Kürtler” başlıklı program için. Bir ay içinde üçüncü kez geldiğim bölgede, özellikle Kürt sorununda İslami kesimin sesinin, eskiye oranla daha güçlü çıktığının altını çizmem gerekiyor. Ancak bu güçlü sesin hala parça parça çıktığını ve birbirine yakın talepleri de içerdiğini görmek gerekiyor. “Örgütlü dindarların Çözüm Süreci’ne yaklaşımı, yine bölgede örgütlü olmayan dindarlar tarafından nasıl okunuyor?” sorusunun cevabını bulmaya çalıştığımızda…
1- İslami kesime en fazla yöneltilen eleştirilerin başında, “PKK’ya yakın bir dilin oluştuğu” geliyor. Bunun temel sebebi olarak ise Kürt sorununun, artık PKK sorunu ile iç içe girmesi gösteriliyor.
2- İslami kesim girişimlerinin bölgede “sivil” kalması çok isteniyor. Özellikle ifade edeyim ki, son dönemde Çözüm Süreci üzerinden sahada olmaya çalışan bazı oluşumların kullandığı dil ve yaptıkları, “resmi” algının ötesinde okunmuyor. Söylemleri ve eylemleri “resmi” bulunuyor, bu da beraberinde “inandırıcılık ve sürdürülebilirlik” sorununu getiriyor.
3- Bölgede en çok dillendirilen soruların başında gelen, “geçmişte birbirlerine selam bile vermeyen bazı yapıların, nasıl olup da birden bu kadar yakınlaştığı ve Çözüm Süreci üzerinden işbirliklerine gidebildiği…” Bu, haklı bir soru aslında; çünkü içinde şeffaflığı barındırmayan bu tip yaklaşımların uzun vadede bölgedeki dindarlar arasında kamplaştırmayı daha da arttırmasından endişe ediliyor.
4-Bölgede Çözüm Süreci ve dindarlar üzerinden bir diğer okuma biçimi de geçmişte PKK ile sorun yaşayan bazı vakıf ve derneklerin bu kızgınlık ve düşmanlık üzerinden yapılan birçok şeye itiraz etmesi ve doğru yapılan bir şeyin kimin tarafından yapıldığına bakması ve buna göre tavır belirlemeleridir. Bu bakış açısının ilkesel olması isteniyor.
5- Dindarların önündeki en büyük sorunlardan biri de bölgede güçlü olan yapıların her şeyi kendi tekellerinde, bütün etkinliklere kendi damgalarını vurarak yapmak istemesi. Bu şekildeki tek tipçiliğin iş birliğini yok ettiğine dikkati çeken bölge dindarları, oluşturulan platformların zaman içinde dağıldıklarına vurgu yaparak bundan vazgeçilmesi gerektiğini belirtiyor.
6- Bölgede çıkan olayların büyük bir kısmını, bir tarafı “Müslüman” diğer tarafı da “dinsiz” algısı üzerinden okumanın doğru olmadığı özellikle vurgulanıyor. Gerek PKK gerekse de Hizbullah içerisinde yer alan insanların akrabalık bağına dikkat çekilerek, yeni bir dilin oluşturulması zaruri bulunuyor.
7- İHH İnsani Yardım Vakfı’nın Kürt sorununda açıkladığı raporların ve kullanılan dilin önemine ve “Türkistan için ne istiyorsak Kürdistan için de onu istiyoruz” söyleminin çıtayı yükselttiğine dikkat çekilerek, bu çıta baz alınarak çalışmaların yürütülmesi vurgulanıyor.