Geçen hafta, Bitlis Eren Üniversitesi Rektörlüğü tarafından düzenlenen 28 Şubat panelinde konuşma yapmak üzere davet edildim. 22 yıl önce yaşadığım acı hatıralarımı ilk defa ve istemeyerek anlattım. Gençliğin yaşadığımız acı olayları hatırlaması ve şuur sahibi olması için konuştum.

Panelden bir gün önce İl Milli Eğitim Müdürü Mehmet Emin Bey’in daveti üzerine Bitlis Fen Lisesi öğrencilerine hitap ettim. Seminerin hemen başında bir soru sordum: Gençler, Bitlis’te ne yetişir? Gençlerden birisi “patates yetişir” dedi. Başka bir genç “tütün yetişir” dedi ve genç bir kızımız tam da benim istediğim cevabı verdi, “Bitlis’te insan yetişir.” Semineri kariyer ve başarı üzerine kurgulamıştım. Model şahsiyetleri nazara vermek için ikinci bir soru daha sordum: “Sevgili gençler Bitlis’te hangi başarılı ve önemli insanlar yetişmiştir?”  Gençler, “Fuat Sezgin, İdris-i Bitlisi, Said Nursi, isimlerini saydı. Ben de aklıma gelen isimlerden bahsettim.

Gençlerin her birisine, “Peki sen, hangi sen olmak istiyorsun” diye sordum. Maksadım onları düşündürmeye çalışmaktı. Başarı için doğru hedef belirlemek ve çok çalışmak gerektiğinin önemini, mazeretlere sığınmadan çalışmayı ve engelleri aşmak gerektiğini anlattım. Başarının en büyük engelinin, “başaramam düşüncesi” olduğunu örneklerle anlatıp, “kendinize engel olmayın ve kendi önünüzden çekilin” mesajının net bir şekilde anlaşılması için uğraştım.

Gençlere, “tembel insan yoktur, yalnızca güçlü gerekçe sahibi olmayan insan vardır,” diyerek, güçlü bir hayal gayesine sahip oldukları takdirde büyük işler başarabileceklerini fark ettirmek için çabaladım. Bu bağlamda ideal sahibi bir genç olmanın ne kadar önemli olduğunu yaşadığım bir örnekle ifade ettim. İstanbul’da bir seminere başlamadan hemen önce karşılaştığım liseli bir gençten öğrendiklerimi paylaştım. Bu idealist genç anlattıklarıyla beni oldukça heyecanlandırmıştı. Düşüncesine saygı gösterdiğimi ve söyleyeceklerine değer vereceğimi ifade ederek, gençlere neler anlatmamı istersin, diye sorduğumda bana cevaben dedi ki; “Hocam siz güzel seminer verebilirsiniz, kalabalıkları coşturabilirsiniz fakat yaptığınız kesinlikle yeterli olmayacaktır. Çünkü sözlerinizin etkisi iki saat ya da iki gün içerisinde kaybolacak ve bu gençler yine oyuna eğlenceye dalacaktır. Siz bu gençlere ideal sahibi bir dava adamı olmayı öğretin. O zaman bu gençler lokomotif gibi hem kendilerini hem de kitleleri sürükler.” Genç adamın anlattıkları beni derinden etkilemişti ve bu seminerde ideal sahibi bir dava adamı olmanın öneminden bahsettim. İfadelerimi şiirlerle, hatıralarla ve müzikle süslemeye çalıştım. Gençlerin yönelttiği sorulara cevap verdim. Seminerden sonra öğretmenlerimizle ve kıymetli il milli eğitim müdürümüzle bir değerlendirme yaptık.

Bu yazıyı yazarken Bitlis’te yetişmiş olan insanları kısaca araştırdım ve şu isimleri öğrendim[1]: Mevlana Abdurrahim-i Bitlisi, Mevlana Muhammed Berkali, Mehmed Bin Ali Bin El Hüseyin-ül Hilati, Fahrettin Ahlati, İbrahim Bini Abdullah-ül Hilati, Şeyh Tahir-i Gürgi, Mevlana Hüsameddin-i Ali-ül Bitlis, Mevlana İdris-i Bitlisi, Şükri-i Bitlisi, Mevlana Ebul Fazl Mehmed Efendi, Abdullah Bedehşan-i, Şeref Han, Şems-i Bitlisi, Hacı Hasan Şirvani, Üryan Baba (Şeyh Mahmut Üryani), Müştak Baba, Molla Halil Si’ridi, Seyyid Sıbgatullah-il Arvasi (Gavs-ı Hizani), Hulusi Bitlis-i Aktürk, Şeyh Muhammed Diyauddin, Şeyh Mehmed-i Küfrevi.

Bitlis’te bugün de şanlı ecdatları gibi muhteşem insanlar yetiştirmek için çalışan güzel insanlar var. Bitlis Eren Üniversitesinin kıymetli Rektörü Prof. Dr. Erdal Necip Yardım’ın şahsında bütün akademisyenlere; Bitlis’in gayretli Milli Eğitim Müdürü Mehmet Emin Korkmaz’ın şahsında bütün öğretmenlere; Bu güzellikleri yaşamamıza vesile olan Naci Özsoy ve Gülay Özsoy isimli gönül erlerine ve Bitlis’in vefakâr, fedakâr ve cefakâr insanlarına teşekkürlerimi sunarım.

[1]