– Şey zannetmiştim… Bizim ülkemizde bu görüntüler yaşanmaz zannetmiştim..
– Hangi görüntülerden bahsediyorum değil mi? AVM’lerin açılmasıyla birlikte caddelerde, sokaklarda oluşan metrelerce insan kuyruklarından bahsediyorum.
– Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşanan bu tarz görüntülerin benzersiz olduğunu düşünmüştüm. Sadece o ülkelere ait olduğunu.. Ama gerçek bu görüntülerin evrensel oluşuydu.
– AVM’lere akın eden bu gösterişçi güruhun genellikle giyime yönelmesi de tesadüf değildi. Çünkü Thorstein Veblen’den hareketle gösteriş tüketiminin en iyi temsil edildiği alanın giysi olduğunu biliyoruz.
– Dış görünüşüne haddinden fazla önem verip bunu metalaştıran insanların, yaşamın gerçekliğinden koptuğunu söyleyebiliriz. Yaşamın gerçekliği neydi? Hâlihazırda devam eden pandemi ve yaşam tehlikesi. Bunların bile engel olamadığı bir kopuş…
– Küreselleşme ile birlikte Türkiye’deki sınıfsal profilin değiştiği artık toplumsal bir gerçeklik. Bu değişim, ülkemizdeki sağcı veya solcu kesimleri de aynı gösterişçi merakın tezahürleri içerisine itmekte. Oysa hem sosyalist anlayış ve hem de İslam dini tüketim çılgınlığını ve gösterişi reddeder.
– “Hep daha iyisi, daha güzeli” mottosuyla birbirimiz ile yarışa girdiğimiz bu çıkmazın bizi sürüklediği bataklık gözlerimizi kör etmiş durumda. Nikâhlarımızdan düğünlerimize, doğum günlerinden mevlitlere kadar organize ettiğimiz tüm gösterişe dayalı alanlarda amaç ortadan kalkıyor ve yapılan eylemin gücü vurgulanmak isteniyor.
– 19. yüzyıldan beri toplumumuzda gösteriş merakı oldukça artma göstermiştir. Cevdet Paşa, Tezakir adlı eserinde Tanzimat dönemindeki hanedan ve yüksek sınıfların şatafat düşkünlüğünün nelere mal olduğunu anlatır.
– Sınırsızlığın normalleştiği bu dünyada yumruğu burnumuza yemeden gösterişe, şatafata, sırtımızı dönmemiz gerekiyor. Belki de Flaubert’in Mektuplar’da yazdığı gibi; “Erdemin ilk şartı, burjuvalardan nefret etmektir” sözünü benimsemeliyiz.