Van mitinginde Ahmed Davudoğlu’nun ‘Beyaz Toros’ hatırlatmasında bulunması ve ‘Biz iktidardan gidersek, Beyaz Toros’ların tekrar döneceğini unutmayın…’ kabilinden bir söz söylemesi, uzun yıllar yurt dışında kalsam bile, ülkedeki sosyo-politik gelişmeleri yakından takib etmeye çalışmış birisi olarak, bu satırların sahibinin zihninde bir çağrışım yapmadı.. Fatih- Malta Çarşısı’nda, günlük maişetlerini temin peşinde olan esnaftan bazılarına laf arasında, bu Beyaz Toros’un ne demek olduğunu sorduğumda, onlar da bilmediklerini söylediler… Sonunda birisi, ‘Haaa, 15-20 sene öncelerde, bizim oralarda, faili meçhul cinayetler’de kullanılan bir otomobil çeşidiydi, insanlar bir mıntıkada ‘Toros’ marka bir beyaz arabanın birkaç kez gözükmesi üzerine, ‘Eyvah, yine bir fali meçhul cinayet daha işlenecek diye korkarlardı… Onu hatırlatmak istiyor galiba…’  dedi.. ‘Tayyib Erdoğan geldiğinden beri yok oldu artık… Olağanüstü Hal Uygulaması’nın olduğu günlerdi…’ diye ilave etti.

Tip olarak Karadenizli zannetmiştim, ama Batmanlı çıktı muhatabım…

Biraz oturup sohbet ettim…

Ağabey, o Olağanüstü Hal uygulaması günlerini yaşamayanlar bilmez, orada bölge halkının neler çektiğini… 20 yıla yakın bir korkunç baskı dönemiydi… Herkes herkesten korkuyordu… Ben buralara neye geldim? O yüzden… Çocuklarım biraz rahat yaşasın diye. ‘ diye sözlerini sürdürdü…

‘Bugün, durum nasıl?’ dediğimde, ilginç bir benzetme yaptı…

‘Hani, yahudilere Almanya’da korkunç zulümler yapıldı. Hitler yenilince, o mazlum durumundaki yahudileri Filistin’e getirip yerleştirdiler ve İsrail’i kurdular… Bu kez, onlar orada, almanların kendilerine yaptıkları zulümleri, Filistinlilere uygulamaya kalkıştılar… Halbuki Filistinliler ve Müslümanlar yahudilere sırf yahudi olduklarından dolayı hiç bir baskı hiç yapmamışlardı asırlarca… Ama onlar bir yerde hâkim olma yönteminin bu zulümlerden geçtiğini anlatmak istercesine, kendilerine yapılanları Filistin halkına yaptılar… Şimdi öyle bir durum işte…

Çünkü Erdoğan zamanında, halk bu yapılanları unuttu, rahatladı… Ama Pe-Ke-Ke, şimdi o eski zulümleri, Erdoğan’a tarafdar olduğunu, onu beğendiğini söyleyenlere uyguluyor… Orada kendileri gibi düşünmeyenleri yaşatmıyorlar…

Durum bugün aynen böyle…’ diye devam etti…

Muhatabım, sosyal mes’elelerle derinden ilgileniyor ve kendisine göre, böyle izahlar yapmaya çalışıyordu…

‘Bugün bu seçimler neler getirir?’ diyecek oldum…

Muhatabım doluydu… ‘Ben 55 yaşındayım… Şu son 13 yılda, Erdoğan Hükümeti döneminde gördüm rahatlığı…’ dedi.

‘Bugün Hükûmet AK Parti Hükûmeti değil…’  dedim…

‘Olmasın varsın… Benim partiyle işim yok… Ama, Erdoğan var…’ diye ekledi.. ‘Bir kişiye bağlamak doğru mu…’ diyecek oldum… ‘Değil, biliyorum, ama neticede bir kişidir, yöneten…’ diye cevab verdi… ‘Bugün, Hükûmet var mı, yok mu, belli bile değil… Erdoğan başta ya… Ne ekonomi çakılıp, dibe vurdu, ne her şey alt-üst oldu… Sanki her şey bir güçlü hükûmetin elindeymiş gibi, memleket yine tıkır-tıkır işliyor… Geçmişi bilmeyenler anlamazlar bu durumu… Bir Hükûmet kurulamayınca, koalisyon filan gerçekleşmeyince, memleketin iç siyaseti de, dış siyaseti de alt-üst olurdu… Özal’dan sonraki günleri hatırlayın… Erdoğan’a dua etmekten başka ne yapabilirim…’ dedi.

Sohbete başkaları da eklendi, yaklaşık aynı görüşler… Bir-iki tuzu kuru ve aykırı tipler çıktı, ‘Onun hocamıza yaptığı ihaneti affedemeyiz… Kendisi lider olmak için, onu kenara itti…’ gibi laflar oldu…

Bunlar, hâlâ, bu dünyadan 5 sene öncelerde göçüp giden bir merhumun liderliğini hayal ediyorlardı ve bu seçimlere de vargüçleriyle asılıyorlardı. Tartışmayı önledik…

Ayrıldık…

*

Benim zihnim hâlâ yine, Davudoğlu’nun ‘Beyaz Toros’  lafındaydı..

Çünkü, bu sözde biraz tehdid de var gibiydi.. Nitekim, muhalefet partileri de., bunun bir tehdid ve şaantaj olduğunu bile söylüyorluar..

Ama yaşanan bir gerçeklik de var, yakın geçmişte.. Ve bu muhalefet partileri, o karanlık ve deheşetli dönemin sorumluluğunu da üzerlerinde taşıyorlar…

Yani, Davudoğlu’nun bu sözünün geçmişte bir yeri ve gerçeği de varmış…

Meğer hele de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde, yerleşim birimlerinde, mahallelerde- köylerde-mezralarda‘Toros’ marka bir beyaz otomobil görülünce… Arkasından bir takım faili meçhul cinayetler gelirmiş..

Bunlar, AK Parti’nin 1 Kasım’da yapılacak seçimde, iktidar olamaması halinde, yeniden hortlar mı?

Düşündüm… Son 50 yılı yakından takib etmiş birisi olarak, ülkenin yaşadığı çalkantılarda nelerin yaşandığını bizzat görmüş birisi olarak, ‘Hayır, olmaaaz!’ diyemedim…

Bunlar unutuldu 13 yıllık AK Parti döneminde de, geçmişte yaşananlara tepki duyanlar bile, o günlerdeki yönetim bozukluklarına ve devlet mekanizmasına olan tepkilerini bile AK Parti iktidarlarına ve hele Tayyib Erdoğan’a muhalefet ve hattâ aşağılayıcı sözlerle saldırmaktan rahatlamak sûretiyle gösteriyorlar, bir anlaşılmaz duygu çarpıklığıyla.. ‘Yahu, bu Tayyib’i ne büyütüyorsunuz, böyle…’ derken, kendilerinin, üstelik de artık bu dünyayla işi bitmiş bir merhûmu, hangi derecelere yükseltmeye çalıştıklarını bile düşünemiyorlar bile..

*

Ve dahası, Davudoğlu’nun bu sözleri, hele de o bölgede söylemesi gerekiyordu. Çünkü HDP’nin önde gelen isimleri, m. vekilleri, medyaya yansıyacak şekilde açıkça, ‘Eğer seçimlerde yüzde 10 barajını aşamazsak, iç-savaş çıkar…’ diye tehdidlerde bulunuyorlar, şantajlar savuruyorlar; korku iklimini daha bir hâkim kılmaya çalışıyorlar. Böyle bir ortamda, Davudoğlu’nun o bölgede, ‘Beyaz Toros’ların dönebileceği’  tehlikesini hatırlatması, sözün söylendiği yer ve muhatab kitle açısından gözönüne alındığında, bir tehdid veya şantaj değil, bir tehlikeyi ciddî olarak haber vermek oluyor…

Haaa… Sahiden de tekrar olabilir mi böyle şeyler…

Zâten bu günden olmuyor mu ki?.. Bölgede, birilerinin, öz-yönetim adı altında, şehirleri ne hale getirdikleri görülmedi mi, görülmüyor mu?

Bir takım iç ve dış mihrakların dea desteğiyle, korku ve dehşet iklimi, o bölgelerdeki kitleleri esir almaya, köleleştirmeye çalışmıyor mu?

*

Bu bakımdan, ‘Beyaz Toros’ların dönemi artık bitti..’  zannedenlere, o kadar da iddialı şeyler söylememelerini tavsiye ederim.. Unutulmasın ki, Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere, taşrada, ülkenin hemen her yerinde, bir ‘uzatmalı çavuş’un kendisini devlet yerine koyarak, kitleleri nasıl sindirdiğinin nice örnekleri vardır…  O dönemlere aid, 20 binden fazla meçhul cinayetler ve infazlar ve kayıplar var ki, âkıbetleri hakkında hâlâ da kesin bir bilgiye ulaşılabilmiş değil… Ya da, asit kuyuları rivayetleri, insanların zihninde hâlâ da bir umacı…

*

Bu vesileyle belirtmeliyim…

Almanya’da, Hitler zamanında, yahudilerin elbiseleriin üzerine, yahudi olduklarını gösteren özel işaretler vurlurmuş.. Ama, tarih tersine döndü ve bugün, alman şehirlerinde , caddelerde, bazı evlerin önünde yaklaşık 10’a 10 cm. en ve boyunda, pirinç denilen madenden parçalar, kaldırım taşlarının arasında muhkem şekilde yerleştirilmiş ve üzerinde, oradan alıp götürülen yahudilerin kimlikleri ve âkıbetleri konusunda bilgiler yazılmıştır, ‘filanca yerde öldü, haber alınamadı, geri döndü..’ vs. gibi..

Birkaç yıl önce, 5 yıl kadar önce, Mazlumder Başkanı A. Faruk Ünsal ile Almanya- Köln’de gezerken bu sarı metalleri ona göstermiş ve gereken izahı verdikten sonra, siz de ‘faili meçhul’ cinayetlerinin ya da kayıpların toplumun hâfızasında unutulmaması için, hangi evden, kim, ne zaman, nasıl alınıp götürüldüğü gibi billgilerin ve âkıbetlerinin yazılmasının bir sosyal tepki oluşturulması açısından faydalı olabileceğini söylemiştim. Sanıyorum, o sahada henüz de bir şey yapılamadı, ama, vakit hâlâ da geçmiş değil..

*

Evet, geçmişe takılıp kalmaya gerek yok, ama, bugünkü bir takım işaretler, geçmişe dönülebileceğini hatırlatıyorsa, gözlerimizi kapatıp, hayal âleminde dolaşmaya da gerek yok…

*