Kişilerin ve toplumların “maddi” ve “manevi” alanlarda ilerlemesini temin eden unsurların başında “ilim” gelmektedir. Bu sebepten dolayı, insanlığa doğru “yolu” ve gerçek “saadeti” göstermek üzere indirilmiş olan Kur'ân-ı Kerîm'in ilk emri “Oku” olmuştur.

İnsanlığın en büyük düşmanı “cehalettir”. “Küfrü” ortadan “kaldıran”, “sapkınlığı” ve “karanlığı” “yok” eden “ilim”, insanlığın önünü aydınlatan bir “nurdur”. “Cehaleti” gidermenin yolu da, evimizi bir “kütüphaneye” çevirmekten geçer. O kitaplıkta, “Kur'ân-ı Kerîm” ve onu açıklayan “tefsirler” ve “Allah Resulü”nü hayatımıza dahil eden “hadîs-i şerif” kitapları olmalıdır. Ayrıca “fıkıh”, “ilmihal” ve “ahlâk” kitapları da bulunmalı, her birini okumak-okutmakla görevli olduğumuzun bilinciyle hareket etmeliyiz. Okumanın yanı sıra; Allah’ı bilen-bildiren, seven-sevdiren ve Allah Resulü’nün sünnetine uyan “alimlerin” sohbetlerinde de bulunmalıyız.

Acizane, okumaya ve sohbet meclislerinde bulunmaya gayret gösteren biriyim. Bugünkü yazımda, son birkaç gün içinde bulunduğum ortamlarda aldığım “notları” sizlerle “paylaşmak” istiyorum.

ALDIĞIM MÜTHİŞ CEVAP!

Musa Kazım Uysal ağabeyle birlikte, Mücahit (Ekrem) ağabeyi ziyarete gittik. Yapılan “Tevhid” dersi münasebetiyle, kendisine “Bir insana iyilik yaptıktan sonra; yani iyiliği kesince, o şahıs bir anda size düşman oluyor. Hâlbuki bu düşmanlığı yapan kişi, yaptığının hata olduğunu da hissediyor. Bu duygunun sebebi nedir?” şeklinde bir soru yönelttim.

Aldığım müthiş cevap, şu şekildeydi: “İnsanın fıtratı, nimetin vücudunun devamını ve bekasını ister. Bu şuna delalet eder; insan devamlı kendisini nimetlendirecek bir zatı aradığı gibi, o nimetin dahi daimi olacağı bir mekanı da arzu eder. Demek bu “hâl” ve “keyfiyet”; “tevhit” ve haşre “delalet” eder…

MERKEZDE, KUR’AN-I KERİM OLMALI

Muş’ta Said Ünlü ağabeyi ziyaret ettim. Sohbetimiz hengamında, İhlas Risalesi’nde geçen “İnşaallah Risale-i Nur yoluyla Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan'ın daire-i kudsiyesine girenler…” sözünü, bir konu münasebetiyle kendisine hatırlattım.

Sonrasında aklıma şöyle bir mana geldi: Demek ki; bütün hak tariklerin ve yolların “kızak” gibi kaydırdığı “merkez”, Kur’an olmalı. Eğer hizmetin merkezinde “Kur’an” değil de, başka şeyler varsa, o yol (!) bid’a’larla alûde bir yoldur. Mesela; kendisine ayet okunduğu halde, “İyide filan abi, hoca veya şeyh böyle söylüyor” diyerek, davasının merkezine “Kur’an’ı” değil de; başka başka şeyleri alanlar var.

 İşte bu tipler, beyinlerini beylerinin kesesine teslim eden alıklardır…

İHLAS, İNSANI NİTELİKLİ BİR ŞAHSİYET YAPAR!..

Nehirlerin özelliği “akıcı” olmasıdır. Yeknesak; yani sabit değildir. “Zaman” da tıpkı “nehirler” gibidir. Mukallibü'l-leyli ve'n-nehar olan Allah’ın, “gece” ve gündüzü peşi sıra “çevirmesiyle” oluşur şu zaman nehri. Her gece ve gündüzün akabinde; bir dost veda eder. Dahası, bütün alem; hâlden hâle, tavırdan tavra geçerek, zahiren yok olur.

İşte insanı şu “vahşetten” kurtaran  tek “sığınak”; “Allah”a ve “Ahiret”e imandır. 

Geçtiğimiz hafta, yakın arkadaşım Dr. Hakan Odabaşı’nın muhterem babası Hakk’ın rahmetine kavuştu. Kendisini, Rahmet-i Rahman’a teslim etmek için arkadaşlarla Bursa’ya gittik . Cenaze namazı öncesi imam efendinin “Ben 11 yıldır bu mahallede imamlık yapıyorum. Hakk’ın Rahmeti’ne kavuşan, İsmet Odabaşı ağabeyimizin Kıbrıs gazisi olduğunu bugün öğrendim…” sözü, orada bulunanlara “duygu” dolu anlar yaşattı.

İnsan amelini Allah için yaptıktan sonra; başa “kakmaz”, kendisini de “reklam” etmez. “Tabasbus”, “riya” ve “hodfuruşluktan” uzak durur. Demek ihlas, insanı nitelikli bir şahsiyet yapar. Tıpkı gaziliğini gizleyen İsmet Odabaşı ağabey gibi.

Allah mekanını cennet etsin!

KUR’AN-I KERİM’İN MESLEĞİ, TERK-İ DÜNYA DEĞİLDİR!

Kur’an-ı Kerim “Dünyayı kesben terk edin!” demiyor. Bilakis “Çalışın, ama kalbinizi dünyaya bağlamayın” diyor.

Kesben değil de, kalben terk etmek” ne demektir?

Allah’ın emir ve yasakları dairesinde hareket edip; kanun-ı ilahiye itaat etmektir. Yani “besmeleyle” hareket etmek, her işi “Allah” namına yapmaktır. “Nefis” ve “malını” “Cennet” mukabilinde “Allah”a satmaktır.

Risale-i Nur külliyatı, bahusus Küçük Sözler bu hususu tafsilatıyla izah etmiştir. Kesben terk-i dünya, Kur’an’ın dersi değildir. Belki kesb-i dünya ederken, Allah namına hareket ederek “esmaya ayinedarlık” etmek; Kur’an’ın mesleğidir.

Bu ise ancak kitap ve sünnetin tatbikiyle mümkündür!

ŞİFAYI YANLIŞ YERDE ARIYORLAR...

Bazıları, bazı eşhasa manayı ismiyle bakarak “kudsiyet” vermektedir. Bu kişiler, o şahısların elinden bir şey yemenin ve içmenin “şifa” olduğu zannındadırlar. Bütün hacetlerini, bunlara arz eder ve bunlardan medet beklerler. Her şeye manayı harfiyle bakan bir mümin ise bütün mahlukatı Halık’ının mülkü görür. Mabudunun iradesine, iradesini teslim ederek; başta Bismillah deyip nimetlerden müstefid olur. Şifayı veren de, alan da O’dur. Zira O, bütün mülkün malikidir....

BİD’A HADSİZLİKTİR!

Bid’a; Peygamberimizin (asm) mücadele ettiklerini, meşru gösterme hadsizliğidir!

KÖR GAFLET, İNSANI KÖLE YAPAR!

Esmâ” ve “sıfâtın” tecellisiyle üzerinde “hayat” alameti görünen insan, “enaniyetin” dalaletiyle, kendisini alemin merkezine koyarak; her şeye hayvani ihtiyaçlarına faidesi nispetinde “kıymet” biçiyor. Hâlbuki kendisiyle birlikte her şeyin, nefsine bakan ciheti “bir” ise, Sâni’e bakan ciheti “bin”dir.

İşte “gaflet”; bine karşı “kör”, bire karşı ise “köle” olmaktır!

Selam ve dua ile
Fiemanillah