Korktuğum başıma geldi, ölümleri sayılarla tanılamaya, sayılarla anlamaya, yaralı gibi en acı sıfata şükretmeye başladık. İnsanı sayamazsınız. Her insanın hareket alanı ve ruhuna göre matematiğe sığmayacak yönleri vardır. Hele bahsedilen bir şehitse onu asla rutin ölüm ve doğum sarmalında anlatamazsınız.
En öfkeli zamanımızda, hamasetle gerçek arasındaki çizginin kırıldığı, paramparça olduğu zamanda iki mesaj atıldı. Ateş gibi gerçekle bizi yüzleştiren iki mesajdı. Bir il emniyet müdürü, çalışanlarına alçak katillerin aslında kimleri parçaladığını anlatan şu mesajı atıyordu:
“Dayanamadım, göğsüm daraldı. Ben anlatayım sana Çevikçi çocukları; 20 ile 25 yaş arasındadır çoğu, filinta gibi çocuklardır; boylu poslu ve babayiğit. İzin günleri çok azdır, izinli olduklarında, hele bir de sivil elbiseler içinde görsen onları değme mankene taş çıkarırlar. Fakir çocuklarıdır çoğu, Anadolu’nun her bir yerinden gelmişlerdir. Köyden, ilçeden ve bir kasabadan. Hepsi memleketini öve öve anlatır. Hepsi memleket ve vatan sevdalısı. İstanbul’u yaşamak isterler. Süt gibi beyaz ve lekesiz çocuklardır, belki sigara içmek pırıl pırıl hayatlarındaki en kötü alışkanlıktır. Hayatları boyunca serserilik yapmamışlardır, suç nedir bilmezler, polis olmadan önce karakolun önünden bile geçmemişlerdir. 2-3 kişi rutubetli bir ev tutarlar, her birinin odası ayrı ayrı ve evlere şenlik. Az görebildikleri uyku onlar için büyük velinimet, hele uyurken biri ses çıkarsın… Her evde mutlaka bir çiğköfte yapan olur, en büyük zevkleri bütün timin toplanıp aynı evde çiğköfte yemesi. Anacıkları durmadan tel açar, oğlum, yavrum iyi misin, bugün ne yedin, diye; çoğu yalan söyler annesine; burada bir şey yok, çok rahatız vs… Evli olanları çok azdır, 1 veya 2 yaşında bebeleri olur. Bazıları nişanlı, sözlü… Para biriktirir düğün için. Soğukta konserve yiyerek görev yaparlar. Bazen 20 saati bulur görevleri ama otobüslerde birbirleriyle şakalaşırlar, çoğunun lakabı vardır. O konserve ile hiç alakaları olmayan o angarya görevleri, hiç ek ücret almadan futbol, basketbol, konser vs. atlatıp giderler. Tek dertleri vatana bir şey olmasın…
İşte o fidanları katlettiler bugün, parça parça ettiler analarının kuzularını, anacıklarının telini açamadılar bu sefer.
Kanımız kurusun unutursak, ne istediniz hayatı yaşamamış, gencecik, pırıl pırıl bu çocuklardan, ne istediniz?”
Diğer mesaj ise bir hastane koridorundan geliyordu:
“Dün gece 26 yaşında bacağı ve kaburgaları kırılmış, vücudu yanık et ve barut kokan polis bir hastam, ‘Hemşire hanım, çok ağrım var, dayanamıyorum, bağırıyorum; diğer hastaları çok mu rahatsız ediyorum?’ dedi. O durumda bile hala kendini değil, diğer insanları düşünüyordu. Ara ara arkadaşlarının durumunu ve şehit sayısını soruyordu. İsyan etmiyordu, özel ilgi istemiyordu, söylediklerimize harfiyen uyuyordu. Yakınları da ortalığı yakıp yıkmıyor üstümüze yürümüyorlardı, yoğun bakımın kapısında metanetle bekliyorlardı. Sadece o değil dün gece baktığım ve konuşabilecek durumda olan bütün hastaların tutumu böyleydi. Çoğumuz gözyaşlarımızı tutamadan çalıştık bütün gece.“