Lehçet’ül-Hakayıkta cesaret; korktuğunu belli etmemek olarak tarif edilir. Cesaret, var olan korkunun bastırılmaya çalışıldığı, korkmama numarası yapıldığı bir psikolojik durum olarak tanımlanıyor. Kişinin mücadeledeki konumu, duruşu, alacağı pozisyonu ve mukavemeti hep bu belli etmediği korkudan mülhemdir. Haddizatında bu tarifin hakikat olduğunu herkes kendinden bilir.

Ocak 2017 tarihinde görevi Obama’dan devralan Trump, cesur ülke (!) Amerika’nın bir yıl gibi kısa bir sürede hali pürmelalini ortaya koydu. Yüksek bir özgüvenle korktuğunu dile getirdi. Daha ilk konuşmasında radikal kavramına sığınarak Müslümanlardan ne derece korktuğunu ifade eden Trump dünya hakimiyetini kaybetme korkusunu malumdur ki en son Kudüs meselesiyle avazı çıktığı kadar bağırarak gösterdi.

Trump’taki bu psikolojik gerçeklik, dünya milletlerinin iradelerine sahip çıkmaya başlamasıyla Amerika’nın derinlerinden de gün yüzüne çıkmaya başladı.

Oyun oynayan kız çocuklarını düşünün. Tüm kızların kendisiyle oynamasını isteyen ve elindeki oyuncak bebeği gösterip sizi oynatmam diye tehdit eden bencil, kıskanç ve korkak bir kız çocuk karakteri sergiledi Trump. Amerika’nın son bir yılında.

Elinde salladığı oyuncak dolarlarıyla dünya milletlerini tehdit etti. Ancak tehdide muhatap bu milletler ellerinin tersiyle itti ve oynatmazsan oynatma dedi. Kimde işe yaradı bu oyuncak tehdidi? Togo gibi gerçekten başka bir çaresi olmayan, göbekten bağlı birkaç devletçikte.

Togo aslına bakarsanız sömürüye ilk başkaldırmış Afrika ülkesidir. Togolu Müslümanlar da Kudüs için en az Türkiyeli Müslümanlar kadar aynı hassasiyeti paylaşıyorlar. Lakin %25’lik Müslüman halkının da vicdan sahibi diğer inanışların da müntesipleri en büyük ekonomik kaynakları olan Fosfat ile göbekten bağlanmışlar. Ülke Fosfat rezervini İsrail’in işletiyor olması ve ülke istihbaratının da yine Fransız ve İsrail askerleri tarafından koordine ediliyor olması bu durumu daha iyi izah ediyor zannederim.

Bu ve benzeri birçok ülke var aslında. Amerika elindeki oyuncağı ile yıllardır onları kendisine mecbur bırakmış ve onlara bu mecburiyetin çaresizliğini yaşatmış.

Medeniyet yurdu Anadolu irfanı ile Osmanlı bakiyesi bir kuşatıcılıkla nasıl ki Suriye’den gelen kardeşlerimiz için kucak açtıysak, nasıl ki Arakan’a yardım eli uzatıp Sudan’a sağlık evi kurduysak bu cihan misyonunu da yeniden yüklenmeliyiz.

Amerika’dan bekledikleri ya da zorunda kaldıkları yardımı, desteği Büyük Türkiye olarak biz yapmalıyız ve büyüklüğün şiarını ortaya koyarak onları namerde muhtaç etmemeliyiz.