Almanya ile ilk diplomatik ilişki 9 Kasım 1763 yılında Resmi El Hac Ahmet Efendi’nin Berlin’e büyükelçi olarak atanmasıyla başlar. Büyükelçi Ahmet Efendi Kral II. Frederik tarafından büyük bir törenle karşılanır. Bu görkemli törenden çok etkilenen Resmi Ahmet Efendi İstanbul’a padişaha mektup yazarak Almanların İslam’a büyük ilgi duyduklarını ve Müslüman olmaya hazır olduklarını ifade eder. Aslında bu ilgi İslam’a değil Osmanlı Devleti’ne duyulan hayranlığın bir göstergesidir. Berlin’de büyük bir Türk modası rüzgârı esmeye başlar.

Daha sonraki yıllarda büyükelçi olan yazar Ali Aziz Efendi 29 Ekim 1798 yılında Berlin’de vefat eder. Kral III. Frederik büyükelçinin İslam usullerine göre tahsis ettiği yere defnedilmesini ister. Bu gün Türk okunun bahçesinde sade bir mezar taşı bulunan Ali Aziz Efendi sizden Fatiha beklemektedir.

Berlin Şehitlik Camii

BERLİN’DE ŞEHİTLİK CAMİİ

Berlin’de 60 civarında mescit bulunmaktadır. Büyük bir alanda kurulu Şehitlik Camii ve mezarlığı sadece Türklere değil Berlin’de yaşayan bütün Müslümanlara hizmet etmektedir. Mescitlerin büyük çoğunluğu apartmanların içinde ve alt katlarında bulunmaktadır. Şehitlik Camii’nde cuma namazı kılmak ve çekimler yapmak üzere gittiğimizde siyahlar giymiş kalabalık bir genç grubunun avluda beklediklerini gördük. Ölen bir Türk gencinin cenazesine gelmiş çok sayıda Alman genci de mevtanın başında bekliyordu. Ölen gencin Alman arkadaşları da onu son yolculuğunda yalnız bırakmamışlardı. Namazdan sonra cenaze namazını kıldık ve mezarlığa girdik. Bir toplumun en kalıcı hafızası mezarlıklar olsa gerek kimler yok ki; Tunuslu, Pakistanlı, Hintli, İranlı, Filistinli kısacası her milleten Müslüman evladı bir arada yatıyor. Zamana ve ölen kişilere özgü farklı mezar taşları insanı tarihte yolcuğa çıkarıyor. Mezarlıkta Berlin’de öldürülen Talat Paşa’nın kabri de 1943 yılında Türkiye’ye nakil edilinceye kadar burada imiş. Mezarlıkta Sultan II. Abdülhamid tarafından yaptırılmış 8 metre yüksekliğinde üzerinde hilal bulunan anıt döneme şahitliğini sürdürüyor. Sultan II Abdülhamid Han döneminde yeryüzünün neresinde Müslüman-Türk varsa oraya bir anıt, bir saat kulesi yaptırarak tarihe not düşmüş. Ne anlamlı ne zarif bir davranış; onun sayesinde birçok yerde ataların izlerini takip ediyoruz. Yeryüzünde başaramadığımız ittihadı mezarlarda yan yana yatarak başarıyoruz. Bu manada da ibret almak için mezarlıkları ziyaret etmekte fayda var.

Şehitlik Camii Türkiye tarafından yapılmış çok büyük olmayan Mimar Sinan tarzı iki minareli tek kubbeli bir ibadet yeri. Caminin etrafında sosyal donatı alanları da mevcut.

Potsdam su deposu

POTSDAM

Potsdam Berlin’e yarım saat mesafede yaklaşık 145 bin nüfuslu bir güzel şehir. Havel Nehri’nin kenarında kurulmuş sarayları ve bahçeleriyle ünlü bir mekân. İslam mimarisinin taklit edildiği yıllarda bu şehirde bir su pompası camii tarzında yapılmış. Onu görmek üzere hafta sonu Berlin’den yola çıktık. Gidişimizin başka bir gayesi de Potsdam’da çok sayıda Alman Müslüman’ın yaşadığını da öğrendiğimiz için onlarla da tanışmak istiyoruz.

Kahvaltıyı İngiliz asıllı Müslüman Abdülkadir Es Sufi’nin müritlerinin olduğu bir villada yapıyoruz. Burası kuzey Afrika’da çok aygın olan Şazeliyye Tarikatı’nın Potsdam’da ki merkezi. Çok sayıda Müslüman Alman hafta sonu ders için buraya toplanmış durumda. Çocukların koşturmaları sayesinde oldukça yoğun bir hareketlilik var. Sorumlular çekim yapmamıza pek sıcak bakmıyorlar. Sakin görünümlü, sessiz ama kendisinden emin insanlar topluluğu. Siz tahmin edin sarışın Alman gençlerinin derviş halini. Kısa bir sohbetten sonra kahvaltımızı yapıp izin istiyoruz.

Şazeli Tekkesi’nin yakınlarında ilk gördüğünüzde ne güzel tarihi bir camii diyeceğiniz binanın içine girince bir sürpriz sizi bekler; burası bir su pompasıdır. Uzun kare minaresi, turkuaz renkli kubbesiyle Kuzey Afrika camilerine benziyor. Kral büyük Frederik tarafından yaptırılan bu yapı nehirden çektiği suyu Sanssouci Sarayına veriyormuş. İçindeki düzenek çalışır vaziyette; makine dairesi müze olarak hizmet veriyor. Kuzey Afrika kökenli tekkeden buraya gelince aklıma inşallah buradaki Müslümanların sayısı artınca bu güzel eser benzeri bir camii yaptırırlar.

Su pompasından sonra Sanssouci Sarayı’nı görmeye gidiyoruz. Büyük bir bahçenin üstünde, önünde seki tarzında kademeli yeşil alan ve üzerinde yazlık saray. Bu saray Kral büyük Frederik tarafından yazlık saray olarak yapılmış. Büyük pencereleriyle dikkat çeken tek katlı sarayın orta yerde, girişinde bir kubbe bulunuyor. Sarayın yakının da tarihi bir yel değirmeni var. Bu yel değirmeninin hikâyesi ilginç. Ormanları ve yeşillik alanlarıyla ünlü Potsdam’da dolaşan kral Frederik güzel bir arazi görür ve buraya bir saray yaptırmak ister ancak mülk sahibi buna razı olmaz. Kral ısrarcıdır ve bedelinden daha yüksek para teklif eder ancak mal sahibi kabul etmez. Bunun üzerine Frederik kendisinin kral olduğunu ve bu araziyi zorla alabileceğini söyler. Arazi sahibinin neye güvenerek bu kadar ısrarcı olduğunu sorar. Aldığı cevap tarihe altın harflerle kazılacak niteliktedir: “Berlin’de hâkimler var.” Bunun üzeri Kral Frederik şunu söyler: “Hiçbir güç, hiçbir iktidar kral dahi olsa adaletten üstün değildir.’’

Postdam değirmen

Sarayın ismi olan Sanssouci’nin kaygısız anlamına geldiğini öğrendik. Buradaki bahçeler saraylar insana o havayı veriyor ama Potsdam, her zaman kaygısız olmamış. Meşhur Potsdam Konferansı burada toplanarak dünyayı iki kutba, Almanya’yı ikiye ayırmış. II. Dünya Savaşı’nda Almanya yenilince galip devletler, İngiltere, Amerika, Rusya’nın liderleri Truman, Churchill, Stalin burada toplanarak Potsdam Konferansı’nı yaptılar.

Şöyle hızlı bir turla Potsdam gezimizi sonlandırdık. Tarihi kapılar ve Hollanda Evleri görülmeye değer yerler. Hollanda evleri kırmızı kiremitten yapılma üçgen çatılı hoş görünümlü bir mahalle.

MAVZER SİLAH FABRİKASI’NDA 239 TÜRK

Osmanlı’nın son döneminde İngiltere, Fransa ve Rusya’nın emperyalist tavrını gören Sultan II. Abdülhamid Han Almanlar’la işbirliği yapar. Bu işbirliği Sultan II. Abdülhamid tahtan indirildikten sonra İttihat ve Terakki’nin yönetimde hızlanarak devam eder. İttihat ve Terakki, Abdülhamid’in temkinli politikalarını dikkate almaz devleti her yönüyle Almanlar’a teslim ederler.

Oberndorf kasabasında bulunan mavzer silah fabrikasından alım yapmak üzere 239 kişilik heyet 1879 yılında Almanya’ya gelir. Silah alım heyetinin başında Mahmut Şevket Paşa bulunmaktadır. Heyet Oberndorf’a geldiklerinde kasabada kalacak bir otel olmadığı için silah fabrikasının karşısına Türk mimarisine uygun bir otel yaptırılır. Bu heyet o tarihe kadar Almanya’ya gelen en büyük Türk topluluğudur. Heyet 33 yıl burada kalarak Osmanlı’ya sevk edilecek silahların kontrolünü yapar.

Postdam Tarihi evler

Oberndorf’a akşamüstü varıyoruz. Derin bir vadide kurulmuş, yeşillikler içinde şirin bir kasaba. Birkaç katlı renkli evleri, temiz sokaklarıyla yaşanacak bir belde. Kasabada yeni nesil Türklerde yaşıyor. Türkçe konuştuğumuzu gören telefon satıcısı esnaf çaya davet ediyor. Biz de onu kırmayarak dükkâna giriyoruz. Çayın yanında bir de yeni telefon alarak oradan ayrılıyoruz. İletişim tekniklerinin değişimi sayesinde artık insanların kendi kültürlerini korumaları daha kolay hale geldi. Artık Oberndorf’ta yaşayan bir Türk Erzurum’daki akrabalarıyla canlı yayınla görüşebiliyor. Teknoloji uzağı yakın, yakını uzak kıldı.

Kasabada kısa bir tur yaptıktan sonra Neckar Nehri’nin kenarında bulunan silah müzesine gidiyoruz. Müze görevlisi bayan çekim için izin gerektiğini belirtiyor. Üstelik müze kapanmak üzere, nasıl yapacağımızın kısa bir muhasebesini yaparak tekrar bir teşebbüste daha bulunuyoruz. Yaşlı hanımefendi ısrarlarımız karşısında sadece fotoğraf çekmeye izin veriyor. Bir kat halinde düzenlenmiş müzede belge ve fotoğrafların yanı sıra çok sayıda farklı silahlar sergileniyor. Osmanlı heyetinin fotoğrafları ve yapılan anlaşmaların Osmanlıca nüshaları burada. Hızlı bir şekilde fotoğraf makinalarıyla bol çekim yapıyoruz. Osmanlı’nın yanı sıra diğer doğu ülkeleri de buradan çok sayıda silah alıyorlar. Birinci Dünya Savaşı sırasında Mavzer Silah Fabrikası’nda 6.000 kişi çalışıyormuş. Bu fabrikadan Osmanlı’ya 1.800.000 silah sevkiyatı yapılıyor. Son parti 250.000 silahın teslimatı yapılamadan savaş bitiyor. Almanlar Enver Paşa’ya o kadar önem veriyorlar ki silah sandıklarının üzerine Osmanlı yerine Enverland yazıyor.

Neckar Nehri’nin diğer yakasında kasaba mezarlığında bulunan Türklere ait mezarları da ziyaret ettik. Osmanlı devlet nişanının bulunduğu mezar taşı heyetten İbrahim Efendi’ye ait. Bu mezar taşının yanında bir çocuk mezarı da var ancak kime ait olduğuna dair bir işaret yok. Satın alma heyetinden bazıları Almanlar’la evlenerek burada kalmıştır.

Tarihte yaşananlar yeni nesiller için ibret vesikası olarak birer hatırlatıcı vazifesi yapıyor. Milyonlarca Türk’ün yaşadığı Almanya’da bu hatıraların var olmasının başka bir mana ifade ettiğini düşünüyorum…