Tarih boyunca Almanya ile ilişkilerimizi hep olumlu tutma gayretinde olduk. Nedense diğer batılılara karşı Almanlara daha samimi davrandık. Bunda Osmanlı’nın son döneminde emperyalist İngiltere ve Fransa’nın devletimizi parçalama çabalarının etkinsinin de büyük olduğunu düşünüyorum. Birliğini geç tamamlayan Almanya uzak denizlere açılamamış emperyal devlet olma fırsatını kaçırmıştır. Diğer Avrupa devletleri Portekiz, Hollanda, İspanya, Fransa, İngiltere dünya coğrafyasını kan gölüne çevirerek büyük katliamlar yapmışlardır. Bu ülkelerin yeryüzünün hemen hemen her yerini kaplayan zulmünün hesabı henüz sorulmamıştır. Belki de Almanya bu emperyalist oyunda geri kalmanın acısıyla diğerlerinin elde ettiklerini topyekûn sömürmek için iki dünya savaşı çıkarmış ancak başarılı olamamıştır. İki dünya savaşı sonunda milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Nihayet eski emperyalistlere ABD’e de eklenerek yenidünya düzenini teşekkül ettirmişlerdir.

yüzyılın sonunda İngiltere, Fransa ve Rusya’nın Osmanlı Devleti’ni parçalama emellerini gören Sultan ll. Abdülhamit Han tavrını böyle bir politikası olmayan Almanlar’dan yana koymuştur. Almanya ile ilişkiler askeri, ekonomik ve siyasal alanlarda büyük gelişmeler kaydetmiştir. Bu ilişkilerin nirengi noktasını Berlin Konferansı oluşturmuştur. Biz Almanlara çok samimi davranmamıza rağmen onlar hep hesap kitap içinde olmuşlardır. Bu samimi İlişkilerin sonunda koca cihan devletimizi kaybettik. Bu açıdan Osmanlının son dönemlerinden yıkılışına kadar olan ilişkilerin tekrar değerlendirilmesinde fayda vardır ve bu konu tabii benim boyuma aşar. Bu meselenin tarihçiler tarafından irdelenmesi gerekir.

GOETHE’NİN DEDESİ MEHMET SADIK SELİM

Aslında Almanlar’la ilişkilerinin tarihi çok eskilere dayanıyor. Son haçlı seferinde Alman şövalyelerden Graf Von Lechmotir Antep-Halep yöresinden Mehmet Sadık Selim isimli bir Türk çocuğu esir alır. Son haçlı seferinde Anadolu’da Selçuklu Devleti hâkimdir. Mehmet sadık Selim Baden Württemberg’e götürülür. Çok sevilen bir kişi olan Mehmet Sadık’tan faydalanmak isteyen yönetici onun Hıristiyan olmasını ister. 1305 yılında Mehmet Sadık Hıristiyan olmayı kabul ederek Frederik Soldan adını alır. Frederik Soldan 2 kadınla evlenir 17’si erkek 2 kız olmak üzere 19 çocuğu olur. Aile devlet işleri, dini konular, ticaret alanında varlığını sürdürür. Soldan ailesi günümüze kadar devam eder. Aile şu anda parfümeri üreten uluslararası büyük bir şirkete sahip.

Bu ilginç hayat hikâyelerini uzmanlarından dinliyoruz. Dr. Latif Çelik ve Prof. Dr. Hartmut Heller konunun detaylarını en ince ayrıntısına kadar araştırmışlar. Biz de araştırmaların izinden giderek kalanları belgelemeye çalıştık. Dr. Çelik, Würzburg’da evinde yaptığımız röportajda konuyla ilgili araştırmasını şöyle anlattı: “Soldan Holding’in sahiplerinin Türk olduğunu öğrenince ailenin büyüğü Felix Soldan’ı aradım. Felix bey bana kendi araştırmaları sonucunda Türk olduklarını söyledi. Hatta Almanya’nın en eski Türk’ü olduğunu belirtti. Ben kendilerinin Osmanlı döneminden kalma olacaklarını düşünürken o bana Selçuklu Türk’ü olduklarını ifade etti. Hayretim daha da arttı.” Latif Bey daha sonra Felix Bey’le görüşüyor. Felix kendi aile hikâyesini anlatıyor. Hatta araştırmalar yapmak üzere Türkiye’ye geliyor. Ancak gerekli ilgiyi görmediği için üzülüyor.

Konuyla ilgili uzun zamandır araştırma yapan, Erlangen-Nürnberg Üniversitesi’nden Prof. Dr. Hartmut Heller’in Nürnberg’de evine gidiyoruz. Bahçeli küçük bir evde yaşıyor Prof. Heller, bizi büyük bir mutlulukla karşılıyor. Hanımı bize ikramlarda bulunuyor. Mehmet Sadık Selim’in ailesinin bugün Soldan soyadı ile devam ettiğini bunu bir Alman’ın ilk bakışta anlamayacağını ifade ediyor.

Prof. Dr. Hartmut Heller daha ilginç bir meseleye değindi. Meşhur Alman edebiyatçı Johann Wolfgang Von Goethe’nin anne tarafından Mehmet Sadık Selim’in torunlarından olduğunu belirtti. Dr. Latif Çelik’te Felix Soldan’la yaptığı görüşmede bu gerçeğe vakıf olur. Aldığımız bilgiler ışığında Heilborn Şehrinin Brackenheim köyüne gidiyoruz. Köyde geniş bir bahçe içinde eski mezar taşlarının bulunduğu Soldanlar kilisesinden görüntüler alıyoruz. Bazı büyük kitabeli mezar taşlarından yazıların döküldüğünü gördük. Dr. Çelik bu mezar taşlarından çıkan bilgiler ışığında Goethe’nin anne tarafından Türk olduğunun kesin olduğunu anlatıyor.

JOHANN WOLFGANG VON GOETHE (1749-1832)

Hz. Muhammed’in Terennümü adlı şiirinde Goethe Peygamberimize ithafen yazdığı mısralar bir mü’minin yazacaklarından başka bir şey olamaz. Bu güzel şiirden bir bölüm:

“Kardeş ayırma bizi koynundan,

Bekliyor Yaratan.

Yoksa bizi çölün kumları yutacak

Güneş kanımızı kurutacak

Kardeş,

Dağın ırmaklarını, ovanın ırmaklarını

Hepimizi alıp koynuna

Eriştir bizi yüce Rabbına Ezelî Deryâ’nın yanına.”

Johann Wolfgang Von Goethe 28 Ağustos 1749 yılında Almanya’nın Frankfurt şehrinde dünyaya gelir. Edebiyat ve doğa bilimlerinde eserler yazar. Weimar Dükalığı’nda bakanlık ve çeşitli siyasi görevlerde bulunur.

23 yaşından itibaren İslam’a ilgi duyar ve bunu eserlerinde vurgular. Bu ilgisi ömür boyu devam eder. Faust ve Doğu Batı Divan’ında Müslüman olduğunu ifade eder. Kaderin bir cilvesi midir acaba Goethe, büyük dedesi Mehmet Sadık Selim’in dini üzere olmak için çaba sarf eder. Goethe’nin Genç Werther’in Acıları kitabı onu dünyada meşhur eder.

Ötüken Yayınları tarafından basılan Doğu Batı Divanı’nın tanıtım yazısında Goethe, bir divan şairi olarak anlatılıyor; çok ilginç bulduğum cümleleri sizinle paylaşmak istiyorum.

‘’Goethe bu büyük eserini, Hafız, Şeyh Sadi, Nizâmî ve Mevlâna gibi klasik İslam şairleri başta olmak üzere, birçok Müslüman şair, devlet adamı ve nüktedanlarına nazire olarak kaleme almıştı. O, birçok klasik İslam şairi, devlet adamı, sanatkârı ve mütefekkirini klasik şark şiirinin diliyle değerlendirmiş, onları eserleri ve tefekkür tarzlarıyla Batıya tanıtmaya çalışmıştır; bu açıdan Doğu Batı Divanı, sadece doğuyu ve batıyı değil, Klasik İslam tefekkür ve kültürünü anlayabilmemiz için rehber bir eserdir.’’

Birkaç defa Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı nedeniyle Frankfurt’a gittim. Bir defasında ünlü yazar Geothe’nin Evi’ni de ziyaret etme fırsatı buldum. Birkaç katlı çok pencereli evde Geothe’nin kullandığı eşyalar sergileniyor. Güzel bir şekilde düzenlenmiş evde kitaplık, saatler, duvarlarda tablolar, çalışma masaları dikkat çekiyor. Geothe’nin Müslümanlığına dair şeyler okuyup, dinleyince acaba evin herhangi bir yerinde bir seccadeyle ve ya İslam medeniyetine dair bir eşya ile karşılaşır mıyım diye içimden geçirdim ama bir şey göremedim. Yaşadığı zaman olsa bile sonradan buraları tanzim edenler öyle bir iz bırakmaz diye düşündüm.

FRANKFURT

Frankfurt Main Nehri’nin kenarında kurulmuş yaklaşık 700.000 nüfuslu Almanya’nın en büyük şehirlerinden bir tanesi. Şehrin genel görünümünde daha çok yüksek modern binalar dikkat çekiyor. Main Nehri’nin kenarında tarihi binaların olduğu görülmeye değer çok olmayan mekânlar da var. Dik üçgen çatılı üç dört katlı bitişik evler tarihi günümüze taşıyor. Römerberg Meydanı bu bakımdan görülmeye değer. Main Nehri’nin üzerinde bulunan tarihi köprüden şehrin manzarasını seyretmek, Frankfurt’u anlamak için yapılması gereken bir görev. Yorulup acıktığınızda çok kolay bir Türk lokantası bulabilirsiniz. Yemeklerin Türkiye’nin birçok yerinden daha lezzetli olduğunu söyleyebilirim.

FRANKFURT KİTAP FUARI

Her yıl ekim ayında düzenlenen dünyanın en büyük kitap fuarına Türkiye’den de çok sayıda yayınevi katılmaktadır. 2008 yılında 60. fuarın onur konuğu Türkiye oldu. Bu fuar için Kültür Bakanlığı koordinasyonunda büyük bir hazırlık yapıldı. İstanbul Ticaret Odası bu organizasyonun en büyük destekçisi idi. Fuar için aylarca hazırlık yapıldı. Basın Yayın sektörünün temsilcileri çok yoğun mesai harcadılar. Çok sayıda, yazar, sanatçı da bu büyük gösteriye katıldı. Fuarın açılışını 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Alman Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’le beraber yaptı. Çok büyük bir katılımın olduğu açılış töreninde Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk’ta bir konuşma yaptı. Orhan Pamuk resmi bir açılışta ve Cumhurbaşkanımızın olduğu bir zeminde Türkiye’ye ağır eleştiriler getirdi. Bu durumu çok yadırgadık. Katılan heyetin büyük çoğunluğu böyle bir konuşmanın yerinin burası olmadığını belirterek Orhan Pamuk’u eleştirdiler. Etkinlikler kapsamında Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Alman meslektaşlarıyla beraber başarılı bir konsere imza attı. Ayrıca klasik Türk Müziği konserleri, resim sergileri, film gösterileri söyleşiler fuara damgasını vuran etkinlikler oldu. Yani fuara Türkiye damgasını vurdu. Tabii Türkiye düşmanları PKK ve Ermenilerde boş durmadı.

Daha sonraki yıllarda birkaç defa daha fuara katılma imkânı buldum. Yayıncıların en büyük şikâyeti buralara kadar gelip sergiler açıyoruz ama telif satışı yapamıyoruz. Çünkü yayıncı sadece kitabını sergilemesini biliyor onu pazarlayacak olan telif ajanslarıdır. O noktada hala çok zayıf olduğumuzu düşünüyorum.

Dünyanın en büyük kitap fuarına dünyanın birçok ülkesinden katılım oluyor. Ancak en büyük salonlar Çinliler’e ve Ruslar’a ait. Antika kitapların olduğu bölümde görülmeye değer ilginç biçim ve baskıda kitaplarla dolu.

Zamanı olanlar için günü birlik olarak Paris’e gidip dönmek mümkün. Frankfurt- Paris arası hızlı trenle yaklaşık 4 saat sürüyor. Böyle günü birlik bir Paris maceramız da oldu. Sabah erkenden Frankfurt’tan çıkıp yaklaşık 300 km hızla giden ICE isimli hızlı trenle Paris’e vardık. Akşama kadar Paris’te tarihi turistik yerleri gördükten sonra akşam treniyle gece yarısı Frankfurt’a döndük.

Önümüzdeki hafta yine düne ve bugüne dair gözlemlerle Almanya yolculuğumuza devam edeceğiz…