İki yıl önce Ramazan ayında Kudüs-ü şerifi ziyaret imkânı bulmuştum. Benim açımdan çok etkileyiciydi. Kudüs-ü Şerif’i iki türlü seviyor insan. Bir görmeden, bir de gördükten sonra. Gördükten sonra zaten seviyorsun da görmeden sevilmesi yönüyle Peygamber Efendimiz’e (sav) benzetirim hep.

Bu ziyaretimizde daha havaalanına iner inmez kanıksanmış bir işgal havası vardı ki ciğerlerime kadar hissetmiştim. Öyle buruk, öyle hüzünlü geçmiştim ki Mescid-i Aksâ’ya anlatamam.

Orada tanıştığım ve hemen kaynaştığım Hamas hareketine bağlı Abdullah Hüseyin çok farklı şeylerden bahsediyordu. O zamana kadar düşünmediğim, düşünsem de ihtimal dahilinde görmediğim şeylerden. Abdullah diyordu ki bana: Şu an sana söylüyorum. Bundan sonra 7 yıl içerisinde Kudüs-ü Şerif ve Mescid-i Aksâ’nın hâkimiyeti Müslümanlar’a geçecek. Ne Amerika ne de Avrupa buna mani olamayacak. Çünkü Amerika da Avrupa da kendi derdine düşmüş olacak.”

Bu cümleleri o kadar inanarak söylüyordu ki doğrusu o îmanına gıpta etmekle birlikte mevcut durumu dikkate aldığımda da imkânsız olarak görüyordum. Çünkü Filistin toprakları ve Kudüs-ü Şerif ve dahi Mescid-i Aksâ maalesef ki maalesef kanıksanmış bir işgalin hegemonyasındaydı. Ne çok inanmak istesem de bu durum buna mani oluyor ve ihtimal versem bile mezkûr yıl bana çok kısa geliyordu.

Henüz üzerinden iki yıl gibi kısa bir süre geçmesine rağmen cereyan eden olaylara bakınca neden olmasın ümidiyle doluveriyor insanın içi. Her şeyin başı iman değil mi zira?  Zira Müslümanlar’ın sabrı tükenmiştir, bu zilleti daha fazla sürdürmeyecektir. Bu îmanî aksiyonu göstereceklerdir.

Birlik ve beraberliğe çok ihtiyacı olan bizlerin aynı zamanda da ciddi oranda bir iknaya ihtiyacı var. Güçlü olduğumuza, gücün sadece para ve parayla temin edilmiş silah olmadığına iknaya ihtiyacımız var. Tüm Müslümanlar’ın bu konularda ikna olmaya ihtiyacı var.

Afrika’dan bir dostumuzla konuşuyoruz. Kudüs-ü Şerif ile ilgili Amerika ve İsrail’in uzun süredir bir plan yürüttüğünü ve bu planı Suud, Mısır ve BAE gibi ülkelerin desteğini de alarak başarılı sonlandırdığını söylüyor. Buna engel olabilecek bir ülke olmadığından bahsediyor. Tıpkı benim Abdullah’la görüşmeden önceki halim var üzerinde. Asıl gücün imandan geldiğine ikna olmaya ihtiyacımız var.

Amerika’yla iş tutan İsrail’le dost olmaya çalışan Müslüman halkların sözde yöneticileri halklarına rağmen yaşayabilecekleri hayat çok kısadır. Bu kısa şaşaalı hayatlarında ortaya koydukları hatalar kendilerinin sonunu hazırlayacaktır. Bu tezgâha gelen Müslüman(!) yazar, âlim, kanaat önderi kim varsa hepsi de böyle zelil sondan paylarını alacaklardır.

Müslüman halklar olarak birbirimizi ikna edip bu kirli düzeni değiştireceğiz. Buna olan inancımız ümmetin görmeden sevdikleri Efendimiz(sav) ve yine görmeseler bile sevdikleri Kudüs-ü Şerif için tamdır ve yakındır biiznillah…