"Aklın süsü dil, dilin süsü söz" ifadeleriyle iletişimde dilin önemini 11. yüzyılda Kutadgu Bilig isimli eserde satırlara dökmüştür Yusuf Has Hacib. Son günlerde ülkenin siyasal, ekonomik, sosyal tartışmalarında ciddi savrulmalar yaşandığına şahit olunmaktadır.
İnsanların farklı düşünmeleri, farklı kanaatlere sahip olmaları, birbirlerini tenkit etmeleri yaratılışın gereği. İnsanlar diğer yaratılmışlar gibi içgüdüleriyle hareket etmemektedir sadece. Düşünen bir varlık olmalarından dolayı her bir insanı farklı bir dünya olarak algılamak gerekmektedir.
İlahi kitabımızda birçok ayette insanın akletmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Akleden insanın da farklı yaşam tarzları tercih edebileceği ve farklı düşünebileceği kabul edilmelidir.
Ne oldu da ülkem insanı hemen her konuda farklı guruplarda yer almak durumunda kaldı. Aslında bu tartışmanın temelinde Osmanlının son dönemlerinde ortaya çıkan temel fikri ayrışmalar bulunmaktadır. Doğu ve İslam medeniyet değerleri ile Batı medeniyetinin değerleri arasındaki üstünlük mücadelesi belki de tüm bu ayrışmanın temelindeki gizli unsurdur.
Türkiye Cumhuriyeti 2000'li yıllara kadar merkeze Batı değerlerini koyan seküler bir anlayışla yönetildi. Bu seküler anlayış ise insanımızın değer yargılarının birçoğunu yok sayan bir bakış açısı ile hayata hakim kılınmaya çalışıldı.
20 yıldır ülkeyi yöneten muhafazakâr anlayışa sahip iktidar hangi başarıyı gösterirse göstersin Batılı hayat tarzını benimseyen kurum ve kişiler tarafından sürekli eleştirildi. Ülkenin geleceğini kurtaracak önemli yatırımlar ve projeler çeşitli bahanelerle engellenmeye çalışıldı hatta komik gerekçelerle bu projelerin gereksiz olduğu iddia edildi.
Bu durum; siyasi partilerin, STK'lerin tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri boyutlara ulaştığı için topyekûn bir mücadele dönemi başladı. Doğu-Batı mücadelesinde doğru yaklaşımları bulmak zorundayız. Batıcılık; gelişmenin, ilerlemenin, üretmenin, muasır medeniyet seviyesine ulaşmanın bir aracı olarak mı alındı Türkiye'de. Böyle olsaydı her on yılda bir darbe yaşanan, kıyafetlerinden dolayı kızların okuma hakkı ellerinden alınan bir ülke olur muydu?
Demek ki Batıcılık söylendiği gibi gelişmek için değil, Batı'nın düşünce ve hayat tarzını taklit etme olarak uygulandı. Bu millet kendi milli ve manevi değerleriyle mücehhez bir gelişme modelini bulmak zorundadır. Batı zaten Türkiye'yi kendinden görmüyor. Sizi kendinden görmeyen ve aralarına almayan bir kültürel ve siyasal yapının kapısında ilelebet bende olmak aziz ve asil Türk milletine yakışmaz.
Bu ülkenin iktidarı ve muhalefeti, seküleri ve muhafazakârı, moderni ve gelenekçisi başka kültürlerden ve güç odaklarından aman dilemeden ülkesi için hakça ve lisanı edeple mücadele etmeyi öğrenmek zorundadır.
Fikirleriyle mücadele edemeyenler seslerini yükseltirler. Projeleri ile rekabet edemeyenler olmadık bahaneler üretirler ve sürekli bir suçlu ararlar. Başkalarının hayat tarzına tahammül edemeyenler her fırsatta insanların değerlerini ortaçağ yaftasıyla yaftalarlar.
Her mücadelenin bir onuru vardır. Bu onur savunulan düşüncenin kıymetinden, derinliğinden doğar. Kişilerin istikbal hırsları için binlerce yıllık yönetim ve devlet geleneği zaafa uğratılmamalıdır. Yumuşak ve tatlı dil, nezaket, zarafet, hilm, takva, diğerkâmlık gibi güzel hasletlere tekrar dönülmelidir.