Bir dağ denize nasıl ulaşır?

Bu dünyada bulunma gayesinin gereği olarak yüzyıllarca kıyılarda yaşamışsa, sonra bir el gelip onu bulunduğu yerden söküp gözden ırağa atmışsa, görünür olmaktan çıkarıp gönüllerden de silmek istemişse, ne yapar o dağ, nasıl ulaşır yeniden denizine?

İki yol vardır önünde.

Yol bir: Bağrında barındırdığı can suyunu gözelerinden yolcu eder denize doğru. İrtibatı suyuyla kurar ve sürekli besler.

Yol iki: Kuraklık hüküm sürüyorsa, suları çekilmişse tamamen, kalkar bizatihi yürüyerek kendi gider.

Önce ilkini dener.

Bizde de öyle oldu. Gözelerden fışkıran su, kutlu bir görevin heyecanıyla yola koyuldu. Bir avuç başladı yolculuğa. Baharda eriyen karlarla kardeş oldu. Dere dendi adına.

Coğrafyaya hükmettiğini zanneden bazıları “Bu minik dere asla ulaşamaz denize” dediler. Durumun biraz daha ayırdında olanlar da “Belli olmaz, tedbir almalıyız. Setler öreriz önüne, nefesi yetmez vazgeçer” diye ahkâm kestiler.

Hedefe ulaşsın diye zaman zaman yağmurlar katkı sundu. Dereciklerin katılımıyla büyüdü. Geçtiği yerlere hayat götürdü.

Evet setler örüldü önüne, tehditte bulunuldu, yönü değiştirilmek istendi.

Aldırmadı dere, yürüdü hep yürüdü çay oldu.

Başka çaylar da teveccüh gösterdi bu kutlu akışa. Bir olundu. Büyündü nehir olundu.

Vadilerden geçildi, zorlu engeller aşıldı ve son düzlüğe inildi.

Hiçbir zaman suladığı topraklarda gözü olmadı bu nehrin. Taşıdığı bereketten ben de istifade edeyim diye düşünmedi. Akış gayesi denize ulaşmak ve ayrı düşen denizle dağın birleşmesini sağlamaktı, bunu da hiç unutmadı.

Ve kavuştu dağ denizine.

Kavuştu ama dere iken önüne onlarca set çektikleri halde akışa mani olamayanların, bu birlikteliği önleme adına yaptıkları planlar hiç eksilmedi. “Ancak bölersek kırarız gücünü ve buharlaştırıp yok ederiz sıcak topraklarda” diye düşündüler.

İşte tam da bu anda, nehre bir şekilde katılmış damla olmaktan onur duymak yerine kendini akışı besleyen göl zanneden bir su birikintisinin cızırtısı duyuldu: “İslamcıları bu mecradan uzaklaştırmak lazım…”

Öyle mi?

Bak canım, İslamcılar, mübarek Anadolu dağlarının bağrındaki sudur. O kaynak olmasa nehir de olmaz akış da. Su birikintileri buharlaşmaya mahkûmdur yazda…