FETÖ’nün figüranı olduğu 15 Temmuz bir darbe değil, işgal girişimiydi. Her ne kadar sahnede FETÖ mensupları olsa da operasyonun perde arkasındaki asıl sahipleri ABD ve NATO idi. FETÖ tehlikesinin bertaraf edilmesi onları bu nihai amaçlarından alıkoymayacaktı.

Nitekim ABD Suriye’de kendi emperyal çıkarları doğrultusunda 5 bin tır silahla donattığı PKK’yı Türkiye’ye karşı düzenli bir orduya dönüştürme kararı alarak yarım kalan işgal girişimini tamamlamak istedi.

Bütün bu gelişmeler AK Parti ve MHP ittifakını kaçınılmaz kıldı. Bir tarafta Türkiye’yi 85 yıllık uykusundan uyandıran ve tarihsel mirası üzerine doğrulmasına öncülük eden Tayyip Erdoğan, diğer tarafta devletin yaşadığı her kırılmada partisinin üstünde hayati misyonlar yüklenen Devlet Bahçeli.

Bu ittifak sayesinde 15 Temmuz’dan 2 ay gibi kısa bir süre sonra Cerablus’a başarılı bir şekilde girilebildik. Bekamıza kast eden terör örgütlerini sınırlarımızdan kökünden temizlemek için ise Afrin’den başlattığımız Zeytin Dalı Operasyonu ile Fırat’ın doğusuna doğru emin adımlarla ilerliyoruz.

İçeride ve dışarıdaki tehlikelere karşı etkin bir mücadeleyi sağlayan bu ittifaka itirazlar da var. AK Parti’ye oy veren Kürt seçmenlerin MHP ile kurulan ittifaktan rahatsız oldukları söyleniyor. Ayrıca bu ittifakın akıbetinin 1991 yılında Erbakan-Türkeş birlikteliğinin kaderiyle aynı olacağını iddia ediyorlar.

90’lı yılların asimilasyon ve ret politikaları, faili meçhul cinayetler, köylerin yakılması ve işkenceler devam ediyor olsaydı bu ittifak Kürtler nezdinde ters tepebilirdi. Ama bugünün Yeni Türkiye’sinde bunların hiçbiri yaşanmadığı gibi yasaklar tek tek kaldırılırken özgürlüklerin de önü açıldı.

Bu ittifaka olumsuz bakan Kürtlerin abartıldığı kadar çok olmadığı kanaatindeyim. Zira çözüm süreciyle siyasetin önü sonuna kadar açıldığı halde, PKK’nın çukur şiddetini tercih etmesi, HDP’yi ümit olmaktan çıkarırken, 15 Temmuz işgal girişimi de Kürtlerin AK Parti ve MHP ittifakına sıcak bakmasını sağlayacak atmosferi oluşturdu.

Kürtlere verilen hakların geri alınacağından, 90’lı yılların karanlık günlerine geri dönüleceğinden korkanlara ise Cumhurbaşkanı Erdoğan Diyarbakır’dan seslendi: “Geçmişte çok yanlışlar yapıldı. Diyarbakır terör örgütlerinin cirit attığı bir kent haline geldi. Kimsenin kökenine, doğduğu yere bakmayız. Rizeli Tayyip Erdoğan da Diyarbakırlı Mehmet de Allah’ın bir kuludur. Ülkemizde sadece Kürt olduğu için baskı görüp haksızlığa uğrayan kim varsa Tayyip Erdoğan yanında yer alır, onunla birlikte mücadele ederim.

Birilerinin ısrarla soldan ve sağdan üflediği hiçbir vesveseye kulak vermeyin. Kardeşlik yoluna başını koyan yukarıdaki sözlerin sahibi Erdoğan, Kürt kardeşinin her daim yanında olacaktır.

Burada hayatiyet arz eden husus AK Parti’nin belediye başkanlığı ve milletvekili seçimlerinde göstereceği adayların profilidir. PKK’ya tamamıyla sırtını dönen Kürtleri hakkıyla kucaklayabilecek liyakate, kelle koltukta gidebilecek cesarete sahip mütevazi dava erlerini aday gösterebilirse AK Parti’nin bölgede tarihi bir teveccühe mazhar olması kaçınılmaz olacaktır. Yeter ki AK Parti bölgede PKK ve HDP’nin yanlışlarıyla değil, kendi doğrularıyla var olmaya öncelik versin.