Aile yuvasının küçümsetildiği, flört ve “beraber yaşama” adı verilen Batı kaynaklı uygulamaların yaygınlaştırılmaya çalışıldığı bir propaganda, Müslüman toplumu özünden koparıp yıkmaya hazırlayan bir senaryodan başka bir şey değildir.

Milletleri ayakta tutan en önemli unsurlardan birisi ailedir. Eğer bir milletin aile yapısı sağlam ise, onun devamı çok daha uzun olur. Aile yapısı çürük olan toplumların durumu ise pek vahimdir.

Öteden beri Müslüman Türk toplumunun aile müessesesi gerçekten sağlam bir konum arz etmiştir. Tabiî ki bu konuda en müessir olan da dinimiz İslâm’dır. Bu gerçekleri çok iyi bilen dış düşmanlarımız, maalesef içerden de destekçiler bulmak suretiyle, topyekûn bir saldırıya geçerek bizi aile cephesinden yıkmaya çalışmışlardır.

Allah’ın son ve mükemmel dini İslâm bütün mensuplarına, sağlam bir aile yuvası emreder. Bunun için de çok önemli düsturlar ortaya koyar ve bunlara uyulmasını ister. Yuvanın gerçek bir yuva olması ve devamı için bu ölçülere riayet pek elzemdir.

Bilinen bir gerçektir ki aile yuvası, kadınla erkeğin sahih bir nikâh akdiyle ortaya çıkar. Bu oluşum aile bağını gerçekleştirir. Kadın ile erkeğin beraber olup bir yuva kurmaları ise, her ikisinin de pek çok sorumlulukları alması demektir. Kadın kendisine düşen şartlara, erkek de kendisine düşen sorumluluklara mutlaka riayet etmelidir. Aksi halde bu bağda zayıflama, incelme ve sonra da kopmalar meydana gelir.

Herkesin etrafını çevreleyen birtakım sınırlar mevcuttur. Bireyler mutlaka bu sınırlar içerisinde kalmalıdır. İman eden insanlar içinse bu sınırlar, Allah’ın (cc) Kitabı Kur’an ve Rasûlullah’ın (sav) sünnetinde açıkça tarifini bulmuştur. Zaten Efendimiz (as) bir aile reisi olarak, canlı bir şekilde karşımızda durmaktadır. Herkesin hak ve sorumluluklarının belli olduğu örnek bir hayat yaşayan ve bize bırakan Peygamber Efendimiz’in hayatlarına ve öğütlerine iyi kulak vermeliyiz. O’nun hayatında ailenin en güzel huzur yuvası, en iyi eğitim müessesesi, en eşsiz bir davranış biçimi olduğunu görürüz. Böyle bir yuvadan da şüphesiz ki, her yönüyle terbiye edilmiş çocuklar yetişecektir.

İşte bu eşsiz hayattan örnekler almak suretiyle, bunları adeta örfü ve âdeti haline getirerek aile yapısının sağlam bir şekilde oluşmasını sağlayan ecdadımız, asırlarca başarıdan başarıya koşmuşlardır. Onların hayatında en önemli unsur edep ve hayâ olmuş, bu perdeyi yırttırmamanın hep gayretinde olmuşlardır. Bu manayı her sahaya o kadar yaymışlardır ki, bütün birimlerde onu öne çıkarmışlar, hâl ve lisanlarına bir deyim olarak da yerleştirmişlerdir. O gün gönüllerine işleyen “Edeb yâ Hû” manâsı, bugün ne yazık ki sadece bir levha olarak duvarları süslemektedir.

BOŞANMALAR KORKUTUYOR

Ne acıdır ki son yıllarda bizleri hayretler içerisinde bırakan haberler almaktayız. Boşanmalar aşırı bir artış gösterdi. Dini bütünlüğü önde olan şehirlerde bile büyük rakamlara ulaştı. Gerçekten ne acıklı bir hâl! Tabii ki bu durum birden bire oluşmadı. Yıllardır yapılan ahlaksız yayın ve sorumsuzca verilen bir eğitimin sonucudur bu. Yıllardır süren televizyon yayınlarının alabildiğine bozguncu tavrı ise, bu yıkımı iyice körüklemektedir. İnternet, telefon ve benzeri şeyler de, bunların nasıl kullanılacağını bilmeyen nesillere en öldürücü silâh olmaktadır.

Aile yuvasının küçümsetildiği, flört ve “beraber yaşama” adı verilen Batı kaynaklı uygulamaların yaygınlaştırılmaya çalışıldığı bir propaganda, Müslüman toplumu özünden koparıp yıkmaya hazırlayan bir senaryodan başka bir şey değildir. Yangının bacadan aşağıya çoktan indiği günümüzde, aile müessesemize sahip çıkmalıyız. Bir yandan Anneler Günü(!) yaygaraları yapılırken, diğer yandan, anne olmayı mahveden yayınlar ve uygulamalar alabildiğine yayılmaktadır. Herhalde öncelikli olarak bu gerçekleri düşünmemiz gerekir. Bilelim ki anneler ancak sağlam aile yuvalarıyla, “anne” olma şerefini elde edebilecek ve toplumlar da Anneler Gününü senede bir gün değil her gün yaşanır bir hale getirecektir.

Anneye asıl değeri İslâm vermiştir. Cenneti kazanmanın yolu anne ve baba rızasındadır. O cennet ki, “annelerin ayağı altında” buyurulmuştur. Bundan daha güzel ve üstün bir şeref olabilir mi?

EŞLER, ÜZERLERİNE DÜŞEN GÖREVLERİ YERİNE GETİRMELİDİR

İşte bütün bunlar nikâhın ve sağlıklı bir aile hayatının önemini bir kat daha ortaya koymaktadır. Zira eşler birbirlerine, ırzlarını koruyacaklarına dair söz vererek bir araya geliyorlar. İhtiyaçlarını ancak birbirlerinden gidereceklerini kabullenerek bir yuva kurmuş oluyorlar. Bu niyet ve düşünce aynı zamanda, Allah’ın rızasını kazanmaya yani aile birliğinin bir ibadet olmasına vesile olmaktadır.

İslâm’da aile hayatı o kadar önemlidir ki, kadın ancak kocası için, koca da ancak karısı için süslü ve cazibeli olacaktır. Bir başka karşı cins için bu asla caiz değildir. Bu sebeple dışarıya çıkarken güzel koku sürünmesi bile caiz değildir. Zira giyim-kuşam ve böylesi şeyler, gözlerin kaymasına ve kalplerin meyletmesine sebep olur. Sıkı ve ince bir giyiniş, dikkat çekici renkler bunun en büyük müsebbibidir. Bu, özellikle kadınlar için çok daha geçerlidir.

Hal böyle iken ve bu konuda pek çok uyarılar varken, bugünün özellikle kadını da erkeği de dışarı çıktıkları zaman nasıl bir hal sergiliyorlar, bu ortadadır. Tabii ki çok acıdır. Acaba onca felaketi çağrıştıran giyim-kuşam ve makyajlarıyla kadın ya da genç kızlarımız kimler için süslenmiş oluyorlar? Onlarca, yüzlerce erkeğin kalbinin kayması ve günaha girmesine sebep olmaları, onları nasıl da rahat ettirebiliyor?

O halde eşler Allah’ın emrettiği hususlara riâyet ederek yaşamalıdır. Cenab-ı Hakk’ın kendilerine emanet olarak verdiği o yavrucakları da bir “emanetçi” duyarlılığında yetiştirmelidirler.

Tabii ki aile hayatı vesilesiyle meşrû yolla dünyaya gelen çocuklar, anne-baba şefkatini, sıcak yuvayı, korunmayı, terbiye olunmayı da kazanmış olacaklardır. Bir akraba ve yakın çevresi de olacaktır. Ya gayr-i meşrû çocukların durumu nasıldır bunların yanında?

Yahut da aile yuvasını gayr-i meşrû yollarla yıkmış, çocuklarını dışarıya atmış insanların yaptıklarına ne demeli? Geçici bir şehvetin esiri olmakla o güzelim yuvayı mahvedenler, gerçekten ne büyük cinayet işlediklerini düşünebiliyorlar mı acaba?

Hâlbuki İslâmî bir yuvanın getirileri o kadar çoktur ki, keşke insanımız bu gerçeği kavrayarak yaşayabilse, ne güzel olur.

Evet, bu konuda üzerimize önemli görevlerin düştüğünü asla unutmayalım. Yavrularımızı ve nesillerimizi ateşe atmayalım. Görünen büyük tehlikeden onları korumak için gereken gayreti mutlaka gösterelim. Her konuda olduğu gibi bu konuda da dua etmeyi ihmal etmeyelim. Rabbimizin bize Kur’an-ı Kerim’de öğrettiği dualarda olduğu gibi:

“Onlar: ‘Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak nesiller ihsan et ve bizi, Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap’ derler.” (25 Furkan 74)

“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz, duamı kabul eyle!” (14 İbrahim 40)

Allah yâr ve yardımcımız olsun. O’na emanet olunuz!