Zeytin Dalı Operasyonu -çok şükür- başarılı biçimde sona geldi. Sona geldi çünkü henüz tamamen bitti diyemeyiz. Teröristlerin kaçmadan önce tuzakladıkları binalar, mayınladıkları yollar ve araziler temizleniyor.
Büyük Şeytan ve Avrupalı ‘ekürileri’ hâlâ höykürüyor: “Türkiye Afrin’den çıkmalı imiş. Sivil ölümler oluyormuş. İnsanî yardıma izin verilmeli imiş… -miş, -muş…”
Büyük Şeytan’ın Rakka’yı -ve bir dönem Bağdat’ı- özgürleştirirken yaptığı ölümcül tahribatla, Türk askerinin Afrin’i PKK’dan kurtarmak için düzenlediği operasyonun fotoğraf karelerini yan yana koyalım. Bir tarafta taş üstünde taş kalmamış, diğer tarafta en küçük bir park bile yıkılmamış.
Şöyle düşünelim: Büyük Şeytan, Afrin’e bir operasyon düzenlese idi manzara ne olurdu?
Bu sorunun cevabı için bakınız; Afganistan, Irak, Suriye vb…
Sivil ölümler konusundaki eleştiri ise akla ziyan…
Eğer Türkiye istese idi…
24 saat içinde tıpkı işgalci kan emiciler gibi yapıp havadan bombalarla Afrin’i yerle bir etmez miydi?
Avrupalı sömürge semirgenleri ise aynı nakarata dolanıp duruyor: Türkiye, Afrin’de işgalci pozisyonuna düşmüş. Derhal çıkmalı imiş!
Bu gülünç, trajik, hastalıklı çelişkiye acaba kendileri nasıl bir tanım getirir?
Yani binlerce kilometre uzaktan gelip Irak’ta, Suriye’de taş taş üstünde bırakmayan, milyonlarca insanı katleden işgalci Büyük Şeytan ve tetikçileri masum…
Tek bir sivilin bile burnunu kanatmadan, büyük bir sabırla Afrin’i terörden temizleyip asıl sahiplerine teslim etme hassasiyeti ile hareket eden Türkiye suçlu…
Pentagon oyuncağı DAEŞ’le Suriye’yi ateşe atıp sonra kurtarıcı gibi gelip koca bir medeniyeti yok eden Büyük Şeytan masum…
Yaklaşık 4 milyon Suriyeli mülteciye kucak açıp onları öz evladı gibi koruyup yurtlarına döndürmek için savaşı -bile- göze alan Türkiye suçlu!
Bilmesek, görmesek, akletmesek…
Her şey gözümüzün önünde olmasa…
Kurguladıkları algı operasyonları ile zihnimizi iğdiş edebilecek küresel yalan makinasına dönmüş Batılı için olup-bitenler sadece bir harp oyunu!
Safariye çıkıp aslan avlama konusundaki pratiklerini Ortadoğu’da insan avlamaya kadar yükselten bir alçaklık sahnede…
Sadece onlar değil…
Türkiye’deki egemen jürinin pek kıymetli üyeleri de aynı koronun içinde.
Ahmaklığın geçer akçe olduğu…
İhanetin alkışlandığı bir ortamda, vatan, millet, bayrak meselesi ütopya gibi…
“Ne vardı Afrin’e girecek?” sorusu işte bu yüzden önemli…
Bu soruya verilecek cevap da en az onun on misli…
Televizyon ekranlarında henüz başlamadı ama yakında sufle verilir. Biraz dikkat…
Afrin harekâtı sonucunda oluşmuş tabloya fetih mi diyeceğiz, ilhak mı?
Geçenlerde İlber Ortaylı doğrudan bu mesele hakkında olmasa da çok önemli bir tespitte bulundu. Mealen şöyle dedi: “Bir İslam beldesi Müslümanlar tarafından kurtarılırsa buna ‘fetih’ değil, ‘ilhak’ denir!”
Öyle değil midir?
Bizim inancımıza göre ‘dar-ül İslam’ olmuş bir belde hiçbir zaman fethedilemez. Orası her zaman İslam beldesidir, sadece ilhak edilir.
Buradan çıkarak, Afrin’e ‘işgal’ ya da ‘fetih gözüyle bakanlar yanlış görürler.
Yani şudur: Viyana fethedilebilir ama Mekke asla!
Ancak ilhak edilebilir!
İşte o toz kondurulamayan Batı ile Türkiye arasındaki fark bu!
Onlar gelir işgal eder; çoluk-çocuk, kadın demeden katleder…
Biz gider fethederiz, kimsenin burnu bile kanamaz…
Eğer belde ‘zaten’ bizim ise…
Ancak ilhak ederiz.
Afrin’de olduğu gibi…
……………………….
NOT:
Bugün, 21 Mart Dünya Şiir Günü… Şiiri, çağın yankısı olarak görenlere kutlu olsun. Ve ‘hiç değilse bugün’ bir şiir okuyalım.Bugün Nevruz… Yeni gün, yeni heyecan. Bölgemize barış, huzur, mutluluk getirsin. Nevruz çiçekleri ‘aşk’a açsın gözlerini…