Bu coğrafyada yaşıyorsanız tarihini çok iyi bilmek zorundasınız.
Zira unutulan tarih gibi, acılar ve katliamlar da tekerrür eder.
Doğu ile Batı’nın savaşını, Roma ve Pers savaşlarına kadar götürmeyeceğim elbette.
Fakat en azından David Fromkin’in; “Barışa son veren barış” olarak tarif ettiği; Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana antlaşmalarla âdeta nasıl paramparça edildiğimizi, Osmanlı’yı oluşturan milletlerin nasıl liflerine ayrıldığını da pas geçmeyelim.
Bana göre, bu coğrafyanın siyaseti söz konusu olduğunda asla tatmin olmuş bir kalple mukabele edilemeyecek, güvenilmesi zor hatta bazen imkânsız devletler vardır.
Son yüz yılımızı konuştuğumuzda, mertçe savaşı değil de hileleri daha çok kullanma paydasında buluşan bu devletler; başta İngiltere olmak üzere ABD, İsrail ve ne yazık ki İran’dır.
Nizami harp dışında kalan bütün yol ve yöntemleri kullanmaktan çekinmeyen bu devletler için sınırsız bir hak sahipliği anlayışıyla etik diye bir şey söz konusu bile olamıyor.
Bugün Filistin’de, Gazze’de yaşananların en büyük sebebi de aslında ifade etmeye çalıştıklarımdır.
Aynı hilekârlar şimdi de Hamas’a, “Rehineleri bırakırsan katliam biter” diyorlar.
Oysa ilk takasta gördük; İsrail serbest bıraktıklarının birkaç katını tekrar tutukladı.
Bu noktada İsrail açısından ahlaki bir sorun yok.
Onlara göre, nasıl olsa bütün Filistinliler öyle ya da böyle esirleri zaten; tabii onlar, diğer her milletin de efendileri oluyorlar.
Peki, Hamas’ın böyle bir durumu var mı?
Dolayısıyla Hamas elindeki rehineleri çok akıllı bir stratejiyle bir pazarlık unsuru olarak kullanmalı.
Çözüm ya da kalıcı ateşkes için elindeki en büyük koz rehineler çünkü.
Hamas şu ana kadar bir oyuna gelmedi ve rehine kozunu çok iyi yönetti.
Yukarıda da ifade ettiğim gibi İsrail ve ABD’ye güven olmaz.
Zira ABD’nin yakın tarihimizde Kenan Evren’i nasıl kandırdığını çok iyi biliyoruz.
1980 darbesi sonrasında Yunanistan’ın tekrar NATO’ya alınması konusunda verdiğimiz onayın iç yüzünü ve nasıl aldatıldığını Evren’in kendisi de anılarında şu mealdeki sözleriyle itiraf ediyor: “Ege’deki sorunların çözümü konusunda bize ABD tarafından güvence verildi fakat daha sonra bu gerçekleşmedi.”
Tabii konunun, ABD’nin 1980 darbesindeki desteklerine karşı yapılmış bir jest olarak da apayrı bir boyutu var.
O gün elimizde olan en büyük fırsatı hoyratça ve ABD karşısındaki eziklikle harcamanın faturasını hâlâ ödemekle meşgulüz.
Hamas’ın, ABD ya da İsrail’e karşı bir duygusallığı olamayacağı açıkça gözükse de yine de hatırlatmakta fayda var.
Kalıcı çözümler elde etmeden ABD ya da İsrail’e güvenip rehineleri teslim etmek, kaybetmenin başlangıcı olacaktır.
Bu tecrübe edilmiş oyuna gelmemek, İsrail’in en zayıf tarafını zorlamak anlamına gelir.
Adalet, merhamet, vicdan gibi değerlerin hiçbirine prim vermeyen ABD ve İsrail’i alt etmenin yolu, onlarla anladıkları dilden konuşmaktan geçiyor.
Zira uluslararası hukukun kara deliği hâline gelmiş İsrail, ancak gücün karşısında diz çökebilir…