Türkiye’nin yakın tarihinde karanlık süreçlerden birdir 28 Şubat 1997 süreci… Türkiye, o günkü orgenerallerden birinin deyimi ile post modern darbe olayını yaşadı. O gün doğanlar bugün 22 yaşında… Bu yüzden hatırlamalı ve unutturmamalıyız.

Bu süreç tüm Türkiye’deki muhafazakâr insanı ezdi. Recep Tayyip Erdoğan’ı okuduğu şiir nedeni ile hapse attı. Ben de o süreçte Anadolu Ajansı İstanbul Bölge Müdürlüğü’nde muhabir olarak çalışıyordum. Önce Trabzon’a, sonra Van’a ve sonra da Konya’ya sürgün edildim. Namaz kılmanın bile suç sayıldığı dönemdi. Başı örtülü üniversite öğrencisi kızlarımızın başları zorla açma yoluna gidildiği, ikna odalarına alındığı, Kur’an kurslarının baskın yediği, Müslümanların adeta düşman ilan edildiği dönemdi.

28 Haziran 1996 yılında kurulan Refahyol hükümetinin Başbakanı rahmetli Erbakan, Türkiye’nin büyümesi ve gelişmesi adına 2 Ekim 1996’da Mısır, Libya ve Nijerya gezilerine çıktı. 24 Ekim’de D-8’in imzaları Türkiye’de atıldı. Bu hamle esasen uluslararası tarihi bir hamle oldu. Ancak, 28 Temmuz’da Asker harekete geçti ve Erbakan ile yardımcısı Çiller’e irtica konulu bir brifing verdi. 4 Ocak 1997’de Deniz kuvvetleri komutanı İslamcıların, PKK teröründen daha tehlikeli olduklarını söyledi.

30 Ocak 1997’de Kudüs gecesi düzenlendi. Sahne’de İsrail terörünü gösteren oyun sonrasında Sincan Belediye başkanı tutuklandı. Adeta ‘şeriat geliyor’ söylemi ile Türkiye korku ülkesi haline getirildi. 11 Şubat’ta şeriata karşı kadın yürüyüşü gerçekleştirildi. Yürüyüş sırasında “Kahrolsun şeriat” sloganları atıldı. Basın, askerden emir alarak manşetlerini şekillendirir hale geldi. Tüm bu gerginlikler sürerken 28 Şubat 1996 günü 9 saatlik MGK toplantısı yapıldı ve askerler tarafından hazırlanan 18 maddelik kararların imzalaması dayatıldı.

Daha sonra Erbakan kararları imzalamadığını sadece ön yazıyı imzaladığını açıkladı. 21 Mayıs’ta Yargıtay başsavcısı Vural savaş refah Partisi’nin kapatılması için dava açtı.7 Haziran’da genelkurmay irticayı destekledikleri gerekçesi ile birçok şirkete ambargo konulmasını istedi.

10 Haziran’da Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay konularına irtica konulu brifing verildi ve irtica karşısında yargının hassas olması genelkurmay başkanı tarafından istendi. Kuvvet komutanları gösteriler devam ederse halka karşı silah kullanmaktan çekinmeyeceklerini açıkladı.

28 Şubat darbesinin hedefindeki Refah-Yol hükümetinin Başbakanı Necmettin Erbakan, tarihi MGK’yla ilgili 1 Mart 2010 tarihinde konuştu ve komutanlara “Konumuz Anayasa’yı korumak. Anayasa, çiğnenerek korunur mu? ‘İmam hatipleri kapatalım, çarşafı, sakalı yasaklayalım’ diyorsunuz. Bunlar Anayasa’ya aykırı” dedi.

Erbakan, istifa etmeye zorlandığı süreci şu şekilde anlattı: “Çiller Hanım geldi. ‘Ben başbakan olacağım’ dedi. Ona ‘Demirel seni başbakan yapmaz’ dedim. ‘Konuştum yapacak’ dedi. Ben 291 (milletvekilinin imzasını taşıyan) kâğıdı Süleyman Demirel’e verdim. Sonra istifamı sundum. ‘3 ay içinde seçime gideceğiz.’ dedim. Demirel, ‘Gereği neyse yaparız.’ dedi. Ancak aynı gün hükümeti kurma görevini (ANAP lideri) Mesut Yılmaz’a verdi.”

Refahyol hükümetinde ekonomi de çok iyi gidiyordu. Ancak Müslümanlar’ın iktidarını hazmedemeyenlerin gözleri hiçbir şeyi görmedi. Rahmetli Necmettin Erbakan’ın şu sözlerini bugün daha iyi anlıyoruz. “28 Şubat milleti aslından, özünden uzaklaştırma hareketidir. Başarılı olamamıştır.”

O gün adaletsizlikleri yaşayan ve adalet için mücadele eden Müslümanlar, bugün de adaleti savunanlar olmalıdır.

Selam ve dua ile…