Bizim kuşak neredeyse aklı erdiğinden bugüne kadar bölünme korkuları ile terbiye edildi. Özellikle de son yirmi yılda vatansever kaygılarla dillendirilen bu tez hiçbir zaman aklıma yatmadı. Bu teze inanmak ve savunmak milli bir duyarlılıktan çok örtülü bir muhalefet anlamına geliyordu.
“Bölecekler…”
Aslında bu söylem, milli mefkûrenin kendine olan inancını kaybetmesi anlamına geliyor. Hazin ve vahim olan bu. Kendi içinde acziyet de ifade eder. Ne demek “bölecekler”. Bu bölünme korkusunu ve karşımızdaki tehdidi kabullendiğimiz anlamına gelir.
Geçtiğimiz yüzyılın başında yaşanan ve teknolojinin kötüye kullanılması sonucu sömürgeciliği öğrenen vahşi Batının tüm dünyaya yaşattığı travma hala hafızalarda. Ortadan kalkan soğuk savaş koşullarına rağmen Birinci Dünya Savaşı refleksi ile hareket ediyoruz.
ABD ve Avrupa ülkelerinin özellikle son on yılda içine düştükleri ekonomik buhran artık eski ezberleri bütünüyle bozdu. Irak’ın ve en son Suriye’nin işgali, bu ekonomik zorluktan kurtulup NATO karşısında oluşacak yeni bir güçlü ittifakların oluşmasını önlemek için planlanmıştı.
Savaş ekonomisiyle güçlenmeyi ve Ortadoğu dışında petrol üreten ülkeleri zora sokarak rekabet gücünü artırmayı hesap edenler çuvalladı.
Amerikalıların 1871’de kafaya koyup 1957’de Eisenhower Doktrini ile hayata geçirdikleri ve nihayet 1997 yılından beri BOP olarak tanıdığımız Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi’nin bir alt unsuru olan ‘Yeni Dünya Düzeni’ projesi sizlere ömür.
ABD’nin 1920 de İngiltere tarafından yanlış çizilen sınırlar yüzünden bölgede terörizm ve istikrarsızlık nedeniyle bölge kaynaklarının yanlış ülkeler tarafından kullanılması tezi çöktü ve “böl ve yönet” taktiği işe yaramadı. İşgal edilen ve karışıklık çıkarılan ülkelerde onlarca yıl savaş yaşandı ve yaşanıyor. Sosyal, etnik ve mezhebe dayalı bölünmeler denendi. Ama artık dünya tek kutuplu olarak yönetilmediği için bu kaotik yapıları yönetmenin zorlukları görüldü. Bugün Suriye ve Irak toprakları üzerinde herkesin bir şekilde hesabı olduğunu daha iyi görebiliyoruz.
Atlantik bloğunun yaşadığı ekonomik ve sosyal bunalımlar onların Ortadoğu üzerindeki hesaplarını da bozdu. Özellikle İran ve Rusya’nın Suriye deneyimi artık bizim de bölgeye farklı bakmamız gerektiğini öğretti. Suriye deneyimi, tarihin en derin kırılmalarından birisi olarak hafızalarımızda duracak.
Avrasya bloğu, bölgede söz söylemeye başladı. Son iki-üç yıldan beri Suriye semaları Ruslardan soruluyor. ABD Atlantik ittifakının büsbütün yok olmadığını gösteren hamleler yapmak istiyor. Ama yeni bir gövde gösterisi bu kez ABD’nin ebedi sonu olabilir. Bunu asla göze alamazlar.
Bu yüzden Irak’ın kuzeyinde 25 Eylül’de yapılacak referandumu Batı eksenli okumayı artık bırakalım. Amerikalılar’ın başını çektiği bir blok Kuzey Irak’ın geleceği konusunda tek başına karar veremez. Avrasya ittifakı şimdilik Trump’ın iş yapıyormuş gibi görünmesine müsaade ediyor.
Fakat patronaj söz konusu olduğunda İran ve Rusya’nın onaylamadığı bir özerk yapılanma asla mümkün olmayacaktır. Bırakalım kuzeyini Irak’ın tamamı bu yeni ittifaklar tarafından kontrol ediliyor.
Bu denli büyük bir ittifakın Türkiye ile Irak arasında bir Kürt devleti hayali ve ideali çok anlamlı değil. Fakat bu süreçte, malum referandumun yapılmasını engellemek istemiyorlar. Yakın gelecekte bölge ülkeleriyle yapılacak pazarlıkta bir Kürt kartının da işlevselliği hesap ediliyor. İşlevsellik ya da ihtiyaç ortadan kalktığında da bir haftada buharlaşacak bir özerklik Avrasyacıları rahatsız etmeyecektir.
Özetle Türkiye bölünmez, bölünemez. Bu saatten sonra asla bölmek de istenmez. Düne kadar Türkiye’yi bölme hesabı yapanların kendileri başkalarının çetin hesaplarından korkuyorlar. Değil Ortadoğu tüm dünya yeni bir su terazisi ile dengeleniyor…