Nerede kalmıştık; zamanı geldiğinde siyasetten çekilme hususunda geçen yazımda dünya siyasetinden örnekler vermiştim bu yazımda da Türk siyasetinin farklı simalarından bahsedeceğim.
Aslolan kurumlardır ve demokrasinin işleyişidir. Şimdi bu sözü bizim siyasi arenamıza çevirdiğimizde karşımıza çıkan durum oldukça ilginç.
Deniz Baykal, CHP’nin 1974 yılındaki Maliye Bakanı. Bugünün başbakanı ise o zaman daha 20 yaşında. Siyasi arenada, 12 Eylül ihtilalinden sonraki dönemde, yasakların kalkması ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti’de görüyoruz Deniz Baykal’ı. Tamı tamına üç defa Erdal İnönü’ye karşı genel kurulda, genel başkan adayı olarak çıkmış ve her üçünde de kaybetmiş biri. Normal yollardan, parti başkanlığına gelemeyince, 1992 yılında 12 Eylül ihtilalinde kapatılan partilerin tekrar açılmasına imkân tanınınca, CHP’yi tekrar kurup genel başkanlığına kurulmuş biri. Sürekli muhalefet eden, yapıcı fikirleri olmayan ve Türkiye’de sol siyasi çizgisinin mevta olmasını sağlayan kişi. Son yapılan seçimle ilgili vaadi ise çok ilginç. “Seçimi kaybedersem Rodos’a kadar yüzeceğim.” Seçimi kaybetti, partisinin bütün yöneticileri istifa etti. Daha kendisinden tık yok. Sanırsınız ki koltuğa yapışmış.
Bir diğer ilginç sima ise, Rize’den tekrar bağımsız milletvekili olarak Meclis’e giren eski Başbakan Mesut Yılmaz. Partisi Anavatan elinden alınınca, o hışımla yeniden siyasete atıldı. Ama, kendisinin eski partiside dahil ne DP’de ne de başka bir partide yer bulamayınca bağımsız olarak tekrar siyasete atılan müstafi bir siyasetçi. DP meclise giremeyince, şimdilerde adı tekrar toplum mühendislerince telaffuz edilmeye başlandı.
2002 Kasım seçimleri sonrası, MHP barajı aşamayıp, parlamento dışı kalınca, Devlet Bahçeli istifa etmiş idi. Ancak, aylarca uğraştıktan sonra MHP parti içinden bir genel başkan seçemeyince, tekrar partinin başına ve siyasete döndü. Partisi tek başına iktidar iddiası ile seçimlere girdi, ancak %14,5 oyda kaldı. Bazılarına göre başarı, bazılarına göre başarısızlık.
Bu isimler çoğaltılabilir ama ben burada isim serüvenini bitireyim.
Ya Türk siyaset arenasında her parti de rastladığımız tonton dedelere ne demeli? Arkalarına gelen onlarca genç halen daha büyük bir sabırla onların, siyasetten çekilmesini bekliyorlar.
1980 sonrası siyaset sahnesinde yer alan partilerden hangisi ayakta kaldı? Nereye gitti bu partiler? Ne oldu bunların yöneticilerine? Neden iktidardaki parti haricinde, diğer partilerde 40-50 yıllık kişiler siyaset yapıyor? Bütün bunlar, maalesef tek cümle ile ifade edilebilir: Ülkemizde siyaset, kurumsallaşmış partilerin elinde değil, kurumsallaşamayan partileri, ele geçirmiş kişilerin, elinde.
İlerleyen günler ne gösterecek bilinmez. Ancak bilinen bir şey var ki oda, artık siyasette onurlu ve ahlaklı siyasetin tercih edildiği. Halkın tercihi bu yönde.
Eğer, siyasiler başarılı da olsalar, başarısızda, zamanı gelince çekilmesini bilirlerse, kurumsallaşmanın önünü açmış olacaklardır. Bu durumda, siyasi kendi kendisini zor durumda bırakmadan onuru ile çekilecek, halk da onu, o davranışına göre ödüllendirecektir…