FETÖ’nün 15 Temmuz işgal girişimine karşı verdiğimiz ve kurtuluş savaşı, Türkiye açısından “Yeniden doğuş” anlamını taşıyor. Siyaset, bürokrasi, kamu, STK’lar dolayısıyla her kademe de virüslerin temizlenmesine yönelik hareket devam ediyor, kadrolar millileşiyor. Türkiye’nin yeniden kuruluşu ve yapılanmasında yönetim sistemi de MHP lideri Devlet Bahçeli tarafından milletin Meclis’inde gündeme getirildi. Bahçeli’nin yaklaşımı bir gazeteci, bir vatandaş gözüyle takdire şayan. Çünkü, devleti muteber, kudretli eylemek için tüm eksik, gedik ne varsa tamamlamak zorundayız.
66 yıllık tartışma
Bahçeli’nin kısa bir aradan sonra gündeme taşıdığı “Başkanlık Sistemi”ni Menderes, Demirel, Erbakan, Özal ile tartışıldı, dolayısıyla 1950’den bu yana eyleme dönüştüremedi, millete sunulamadı. Bugün ise 66 yıllık gecikmeyi tamamlama aşamasındayız. Önünde sadece bir engel var, oda kendisini “Demokrasi fedaisi” olarak tanımlayan CHP. Başkanlık sistemini de içeren yeni Anayasa taslağı Meclis’e ulaştığı dakikadan itibaren CHP’nin samimiyet testi başlayacak. Eğer CHP, demokrasiyi savunuyorsa, o halde Milletin dediği olmalı. CHP referanduma destek vermeli. Referanduma götürmek, kabul ediyorum mantığını taşımaz zira.
Topu birden gelsin
Milletin de, kendi Meclis’inde bulunan CHP’den beklentisi bu. CHP, başkanlığa karşıysa çıksın adam gibi meydanlara neden karşı olduğunu anlatsın. Hatta 30 Mart yerel seçimleri, 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde olduğu gibi ittifak kursun, kampanyayı FETÖ yürütsün, Demirtaş elinde silahla “Barış mesajı versin”, PKK’lı teröristler mazlum rolüne sokulsun topyekûn hareket etsinler. Zaten olacağı da bu. Görünen köy kılavuz istemiyor maalesef…
CHP korkuyor
Lakin CHP bunları yapmayacak. Demokrasi mavalı okuyup, milleti, milli iradeye yine hiçe sayacak. Niye biliyor musunuz? CHP’nin en büyük korkusu 1950’den bu yana şamar üstüne şamar yediği millete söz hakkı verilmesidir, bir daha iktidar olamamaktır. CHP’nin demokrasi tanımı, iktidarları devirmek için denen her türlü alçaklıktır. 1946’dan buyana üstlerine yapışan kimliklerini değiştirmek istiyorlarsa, referanduma “Evet” desinler, bizde takdir edelim, bu kadar net.
Millet karar versin
Başkanlık sistemi, Ortadoğu’dan, Kuzey Asya’ya, Afrika’ya elini uzatan, ilişkiler geliştiren Türkiye’nin olmazsa olmazıdır. Parlamenter sistemin sürekli kaos, darbe, siyasi belirsizlik, ekonomik krizine karşı, Başkanlığın bize vaat ettiği Türkiye “Cihan-ı Şümul” bir devlettir. Şayet başkanlığa geçersek, 7 Haziran’lar bir daha yaşanmayacak, bürokrasiye yuvalanan virüsler devleti engellemeyecek, beka kararları geciktirilemeyecek. Askeri darbeler, yaşanmayacak, en önemlisi de hükümet sistemi yerine, devlet sistemine geçeceğiz. Yani, 5 yıllık yerine, bölgesel ve küresel şekilde 50-100 yıllık öngörülerimiz, stratejimiz olacak. Meclis bize sandık kurarak görevini yapsın, bizde devletin asıl sahibi olarak, başkanlık ile “büyümeyi” mi, yoksa parlamenter sistemle “daralmayı” mı tercih edeceği ona karar verelim…