Ecdadımızın Nizam-ı Âlem davasına sahip çıkmada dünyevileşmeleri, hırsları, ahlaki çözülme eşliğinde ilmi bilgiden uzaklaşmaları, rehavete kapılmaları ve tembelleşmelerinin, işi ehline verme de liyakate dikkat etmemeleri, görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri sonucunda her alanda gerilemeye başladık.
O zamandan sonra ise aşama aşama gelişen hegemon modern Batı yükselişe geçti. Biz de Kanun-i Esasi, II. Meşrutiyet, pozitivizm, liberal sekülerleşme, laisisizm, paganizm, liberal-kapitalist sömürü, oligarşik demokrasi ve sonrasında, jakoben aydın tipleri, NATO, askeri ihtilaller, PKK, FETÖ, DEAŞ gibi yapılar üzerinden Türk toplumu yaklaşık iki yüz elli yıldır kendi olmanın çok uzağında gezindi, gezinmektedir. Son çeyrek asırdır şahsiyetlenme arayışı sesli şekilde dillendirilmeye başlamıştır. Bu bilinçlenme çalışmaları ile yeniden kendi milli ve manevi şuurlanma sürecine geçmiş, milli diriliş ruhunu harekete geçiren bir sürecin içine girmiştir. Bu süreçte yaşanan tüm bu sıkıntılar esasında günümüz dünyasına yön verecek yeni Türkiye dirilişinin ayak sesleridir.
Öze dönüş zorunlu
Türkiye yaklaşık çeyrek asırdır farklı bir dönüşümü yaşıyor. Ya da yeni dönüşümün sancılarını yaşıyor demek daha doğru olacaktır. Sancı diyorum çünkü her yeni doğum sancılı olur. 1807’den bu yana batılı hegemonları ve onların yerli işbirlikçisi olan batıcıların, “batılılaşma” adına verdikleri mücadelelerinin geldiğimiz nokta da tam bir tıkanma ile karşı karşıya kaldığı görülmektedir. Türkiye yönünü batıya mı yoksa doğuya mı dönmelidir tartışmaları yaşana dursun Türkiye öyle bir yol ayrımına geldi ki ne batıdan hayır var ne de doğudan. Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durmaktan ve kendi olmaktan başka çaresi kalmamıştır. Bu bir tercih değil bir “öze dönüş” zorunluluğudur. Bu sebeple önümüzdeki dönem Türkiye’nin yeniden dirilişine sahne olmak zorundadır.
Bunu başaramazsak ne milli bir toplum ne de milli-manevi bütünlük içeren “Yeni Türkiye” ideali ortaya çıkarılabilir. Liberal–kapitalist sistemi koruyan kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırıp, yerine Türk-İslam medeniyetinin/Umranının milli dirilişini sağlayacak kuvvetler birliği anlayışını güçlü kılmalıyız. Yeni Türkiye’nin kendi milli temelleri üzerine kurulmasının sistematik modelini oluşturmalıyız.
Türkiye bütün yönleri ile bir milat olarak bu Milli Dirilişi sağlamalıdır. Son iki yüz elli yıldır batıcı aydınlar, bürokratik oligarşik devlet anlayışı, liberal-kapitalist iktisat sistemi üzerinde kuvvetler ayrılığı bağlamında demokrasi görünümlü “oligarşik demokrasi” ekseninden çıkabilmesi, kendi milli ve manevi bütüncüllüğüne dayalı yenidünya ya nizam kuran bir konuma gelmesi gerekmektedir. Bunun da en son nihai imkânı “Yeni Türkiye” nin esasında ancak bundan sonra kendi özgün milli ve manevi değerlerinin bütüncüllüğünü tam olarak kullanan bilgi üretme sürecine yönelerek esas inşa ve ihya noktasına gelebilecektir. Ancak bundan sonra yeni bir Türkiye den ve tam bir dirilişten söz etmek mümkün olacaktır. Ancak o zaman hazırlık sürecini tamamlayıp, sistem kurma noktasına gelebilecektir. Bu ideali sistemize edemezsek silinir gideriz.