İnsanoğlu dünyaya gözlerini açtığı andan başlayarak hayatının sonuna kadar yaşamını devam ettirebilmek için diğer insanlara ve tabiattaki nesne ve varlıklara ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaçların bir kısmı insanoğlunun fiziksel varlığını devam ettirmesine yardımcı olurken, bir kısmı da daha üst düzeyde psikolojik, sosyolojik ve manevi varoluşunu geliştirmeye yöneliktir. Muhtaç olma hissini bu denli yoğun yaşamasının en önemli nedeni, diğer canlıların tüm ihtiyaçlarını karşılayabilmelerine yardımcı olacak refleks, içgüdü, dürtü ve davranışsal beceri gibi sevk-i tabii diyebileceğimiz mekanizmalara sahip olarak yaratılmış olmalarıdır.
İnsanların temel ihtiyaçları; açlık, susuzluk, nefes alma ve uyuma gibi fiziksel ihtiyaçlardan başlayıp en üst aşama olan kendini gerçekleştirmeye doğru bir piramit şeklinde ve hiyerarşik olarak ilerlemektedir. İkinci aşamada emniyet, istikrar, korunma, korku ve karmaşadan emin olma gibi güvenlik gereksinimleri bulunmaktadır. Piramidin üçüncü aşamasında ait olma ve sevgi ihtiyacı yer alır. İnsanın kendini bir aile, sosyal yapı ve gruba bağlı hissetmesi, başka insanları sevmesi ve onlardan sevgi ve onay kazanmaya çalışması bu gereksinimle ilişkilidir.
Piramidin dördüncü aşamasında, liderlik, statü sahibi olma, beğenilme, takdir edilme gibi saygı ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu piramidi geliştiren bilim adamı Maslow’a göre bu ihtiyaçlarını karşılayan kişiler kendini gerçekleştirmiş olmakta ve mutlu, yaşamının amacı olan, kendini kontrol eden ve hedeflerinin farkında olan bir insan haline gelebilmektedir. Hayvanı İhtiyaçlarda Takılıp Kalmak İnsanı Mutsuz Eder. İhtiyaçlar piramidinin en alt tabakasında yer alan üç ihtiyaç alanı insanlarla hayvanlar arasında ortaktır. Bunlar fiziksel olarak var olabilme, kendini güvende hissetme ve sevgi ihtiyacıdır.
Güvenlik ve fiziksel ihtiyaçlarına aşırı odaklanan ve yaşamını bu ihtiyaçlarını gidermeye endeksleyen bireyler, belli bir süre sonra hayatlarında doyurucu ilişkiler bulamadıkları için maddi kazançlarından dolayı mutlu olmaları gerekirken daha mutsuz bir yapıya bürünebilmektedir. Çünkü insanoğlu yapısı gereği sadece maddi ve manevi kazanımlarının bir bölümünü diğer insanların refahı ve mutluluğu için harcayabildiği oranda huzur bulur ve doyuma ulaşır. Aksi takdirde fiziksel ve güvenlik ihtiyaçlarını temin edememe korkusu ile insanoğlu kronik istifçilik ve biriktirme saplantısına düşerek hastalıklı bir yapıya sahip olur. Bu nedenle dinimizde ve sosyal normlarımızda gelirini paylaşma ve dağıtmanın insana verdiği haz ve yaşattığı doyum, üzerinde önemle durulan bir noktadır. İnsan başkasına her anlamda muhtaçtır. Maddi açıdan ne kadar üst düzeyde olursa olsun göreceği güler yüzü maddi bir boyutta değerlendirmez. Kulunun bu yönünü bilen yüce yaratıcı dini terminolojide “infak” adıyla yer alan bir olguyu devreye sokmuştur.
Buna göre insan kazandığını Allah rızası için dağıtmakla büyük bir tatmin yaşar. İnfak ve sadakanın önemi birçok ayette vurgulanmıştır. Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyi ve yararlı işleri en güzel şekilde yapanları sever.” (Ali İmran, 134). Elbette “vermek ve infak etmek” insanoğlu için maddi güçle, manevi gücün dengesini sağlamakta ve bizlere maddi gücün her şeyi satın alamayacağını göstermektedir.
Yüce Mevlamızın, yukarıdaki Ayet-i Kerimede’de buyurduğu gibi “vermek ve infak etmek” sadece elimizde bir şeyler olduğu veya zenginlik halinde yapılacak bir davranış olmayabilir. Bu noktada İbrahim Ethem Hazretlerinin hayatı bir mümin için önemli bir yaşam tarzı şablonu teşkil etmektedir. İbrahim Ethem dünya malına tenezzül etmez, kimseden bir şey istemez ve beklemezdi. Nefsini yokluğa ve mahrumiyete o derece alıştırmıştı ki bir benzerine rastlanamazdı.
Günün birinde büyük velilerden çağdaşı ve hemşehrisi Şakik Belhi ile karşılaştığında ona şu soruyu sordu:
✓ Ey Şakik nasıl geçiniyorsun?
Şakik Belhi cevap verdi:
✓ Bulunca yerim, bulmayınca sabrederim.
İbrahim Ethem:
✓ Bizim Horasan'ın köpekleri de böyle yaparlar, bulunca yerler, bulmayınca sabrederler, dedi.
Belhi sordu:
✓ Peki sen ne yaparsın?
İbrahim Ethem:
✓ Bulunca dağıtırım, bulamayınca sabrederim diye karşılık verdi.
Veremeyen ve sadece ağzı açık olarak almaya alışmış insanlar bünyelerinde, psikolojik açıdan ciddi riskleri taşımaktadır. Günümüzde çok zengin ve varlıklı olduğu halde eşinden ve çocuklarından kuşkulanan ve maddi zenginliğin sonucunda paranoyak bir duygusal duruma sahip olarak herkesin kendisine kötülük edeceğinden şüphelenen bireyler çoktur.
Selametle