Hayat bir gergef, zaman nakış, ademoğulları nakkaş. Ne ile meşgul olursa insan, yönünü nereye dönerse, onu nakşediyor yaşamına…
Zaman sırsız bir cam gibi…
İçinde olduğunu bildiğimiz, içinden geçerken kedimizden geçip her saniyemizin katlini vacip kıldığımız, eylerken, söylerken, gezerken, dinlenirken üzerinde tepindiğimiz, kadr ve kıymette israfından çekinmediğimiz “zaman” görüntümüzü yutan, sonra bağışlanması zor bir hata gibi yüzümüze vuran her birimize münhasır bir ayine.
Güneş ve Ay gökyüzünde seyr-i sefer eylerken günbegün, zamandan maya çalıyor insanlık ruhuna…
Alınan nefes, yenilen yemek, içilen su, giyilen urba, öğrenilen bilgi, hedeflenen ilim, keşfedilen bilim, ulaşılan irfan, gözetilen hikmet, inanılan din, insanın kaderi, kederi, kaideleri, keşifleri, hedefleri hepsi “zamanın” içinde “zamanla” mümkün.
Ne var ise insanı donatacak, istikamet belirleyecek, taraf tayin edecek hepsi ezelden ebede “zaman” içinde saklı.
Fertten cemiyete, cemiyetten millete, milletten tüm insanlığın menkıbesinde “zaman” ana mefhum.
İnsanlık ibret için “geçmişi”, gündemin nabzını tutarken ve güncel kalabilmek için “an”ın, hedeflediği her ne varsa “geleceğe” ulaşabilmek için zamana muhtaç.
Her ihtiyaç bir gerekliliğin kaçınılmaz sancısıdır ve her muhtaçlık bir ihtiyacın karşılığıdır.
Evvel zamandan beridir, insanoğlu ihtiyaçlarını demlediği, “zamanı” doğru, iyi, esaslı okumamanın kefaretini ödemiş ve her tecrübe kayda geçilerek “tarih”in yazılmasını sağlamış.
İbretten nasibi olanlar, tarihin tekerrüründen ziyade tarihe katma değer eklemek isteyenler bu muazzam mefhumun kadrine talip olmuş.
Sunulanı değil olması gerekeni, insanın buyurmasını değil yaratıcısının buyruğunu esas alanlar, saman içinde kalbur aramak yerine, şuurlu biçimde “zamanı” mazi-dem-muzari sacayağı üzerinde ağırlamak, insan olmaklığın, kul olmaklığın, vatandaş olmaklığın şiarıdır!
Ve insan böylesi bir idrak ve dirayet ile yol alıp yaşamak serüvenini yaratılış gerekçesine uygun tamamladığında kendinden sonra gelecek nesle ayak izlerini bırakacaktır.
Ademoğullarına, hataların maliyeti ibret, başarıların bilançosu gayret olsun da, yön bulunsun, yol alınsın, hedef tutturulsun diye evvel emirde ayet ayet nasihat, âlimlerle tavsiye, tarihçelerle yöntem, bilgelerle bilgi hep “zamanın” içinde sunulmuş.
Ancak insan, kodlarına yerleştirilen bile isteye nisyan, göz göre göre körlük gibi imtihan gerekçeleri “yaşanmış, bitmiş” kabulü ile ibretten yoksun, tavsiyeden mahrum kalmaya talip olabiliyor.
Ah insan, gözleri açık uyuyabiliyor. Esasında hep bir uyanıklık haline talip olmak gerekiyor. Pek çokları “Gözünü kapatan yalnız kendine gece yapar” biliyor fakat ellerini gözünden alamaz oluyor.
Böyle tespitengiz konuşmalar kolay aslında. İnsan olmak, insan kalmak, kulluk makamının hakkını vermek zor esasında.