Sonu karanlık bir yolculuğa çıkanlar güneş burcundayken ilk adımı atarlar. Fakat aydınlığın muştusu, zifir geceden duyurur kendini kalbe…

Gözün gördüğü vakit cesur olmak kolaydır birçoklarına… Oysa daha en başta aklın hendesesi içinde her şeyi hesap ettiğini düşünenler yanılır. Çünkü aklın sınırları vardır.

Gönle düşen mananın içini doldurduğu hesap ise gözden uzaktır. Bir iç devinimle gelir ve kendini belli eder bir tebessümün yüz hatlarında… Bir bakışın içini dolduran ruh, onarır bütün kelimeleri ve hakikatin sınırları genişlemeye başlar harf harf…

Akıl öyle mi? Bir çizgisi, bir sınırı vardır her zaman… Attığın adımı bir matematik hesabıyla durdurur. Geçemez bir miskal öteye beden… Fizik kuralları içinde yaptığı her hesap aciziyetini hatırlatır insana… Yıkılmaya nazır yükselen iş kuleleri dünya mülkünü yurt edinenleri sevindirse de en büyük fakirliğin resmidir ne yazık ki…

Öte tarafta tükenmişlik sendromu içindeki metropol insanına en büyük nasihattir bir şehrin mezar taşları… Maddenin perdesi aralandığında metafiziğe yani ötelere uzanan ruhun ayaklarının takıldığı akıl taşlarının yerine konmuştur sanki. Sıradan bir taş değildir o… Ötelere açılan bir kapının tokmağı olmuştur adeta. Ölümün soğuk ve solgun yüzüdür. Düşündürür, ağlatır ve yeryüzüne vedanın anahtarıdır. Kan ve gözyaşıyla yoğrulmuş modern dünyanın haz ve konfor dayatmalarından sıyrılıp kendine gelmenin, bir tür gönle şifa makamıdır.

Bir mezar yanı başında ise, ölülerle dirilerin sohbet ettiği yerde, fiziğin metafiziğe dönüştüğü, sınırların sonsuzlukla buluştuğu noktada durur insan… Ve ayaküstü ölümle sınar yüreğini… Kalbinin kapakçıkları daha hızlı çarpmaya başlar veya yavaşlar bir ömrü dokuyan ritim… İnsan ölmeden önce ölmenin eşiğinde, kendine yeni bir hayat çıkartır akıl kafesinden… Yapıp ettiklerini düşünür, eksik bıraktıklarını, manayı nasıl çarçur edip maddeyi ne denli biriktirdiğinin farkına varır o dem… Demlenir içinde ruhunun bütün ayazları. Aşk, sevgi, merhamet ve şefkat yoksunu günlerde üşüdüğü zamanlar gelir aklına ve boşlukta asılı kaldığını görür, hesabını yaptığı bol sıfırlı, milyon dolarlı rakamların kendisine kazandırdığı servetin…

Varlığını ispat için maddenin sınırlarını zorlarsa da, bir an gelir ve ötesine geçemez hiçbir şeyin… Sadece bir adım öteye geçmek için manaya tutunmak gerekir.  Ve bu dışarından bakınca küçük içeriden bakınca büyük hendesedir. Buradan bakınca bir maceranın orta yerindedir insan “var ile yok arası”…