“Söz ola kese savaşı/Söz ola kestire başı/

Söz ola ağulu (zehirli) aşı/Bal ile yağ ede bir söz.”

Yunus Emre

Bazı insanlar vardır onlar sadece kendileri için düşünemez, konuşamaz, yazamaz ve hatta yaşayamazlar. Toplumda önde olanlar, kanaat önderleri, akiller, özel işletmelerde ve kamuda yönetim kadrolarında olanlar, herkes tarafından görülen, göz önünde olan camilerimizdeki imamlar, okullarımızdaki öğretmenler, sanatçılarımız, gönüllü sivil toplum kuruluşlarının çeşitli kademelerinde görev yapanlar, yazıları ve kitapları ile toplumsal irşadın en önemli paydaşlarından olan yazarlarımız hal ve hareketlerine, söz ve yazılarına herkesten daha fazla dikkat etmelidirler. Çünkü onlar sevenleri tarafından takip edilmekte, örnek alınmaktadırlar.

Sevgili Peygamberimizin Ehl-i Beyti ile ilgili toplumsal örneklik teşkil ettikleri için onlar hakkında Ahzab Suresi’nin 30’uncu ayetinde “Eğer uygunsuz bir davranış yaparlarsa günahlarının iki kat olacağı” ifade edilir.

Sevgili Peygamberimiz, Bizans kralı Herakles’e yazdığı mektupta “Eğer Müslüman olursan Allah senin mükâfatını iki kat verecektir” der. Önder insanların kötülük veya iyilik yapmaları yalnız şahıslarını ilgilendirmez. Onları örnek alan insanların tavırlarını da etkiler.

Hani Şeyh Sadi’nin hikâyesinde Kral Nuşirevan’ın “Eğer padişah, halktan tuzu parasız alırsa onun askerleri, halkın koyununa şiş geçirip kızartır” der ve köylüye tuz parasını verir.

Öncü, önder, örnek durumunda olanlar davranışlarında, söz ve yazılarında iki defa düşünmelidir. Bilerek veya bilmeyerek yapılan kötü davranışlar, söylenen sözler ve yazılan yazılar gün gelir devran döner karşımıza çıkabilir. Mahcup olmayacağımız işler yapmalı, sözlerimizi seçerek, bilerek konuşmalıyız.

Atalarımız ”İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar” demiştir. İletişim kanallarını, sorunlarımızı konuşarak halletme yolunu sürekli açık tutmalıyız.

Müminun Suresi’nde “Müminler felaha ermişlerdir.” ayetini takip eden diğer ayetlerde felaha eren müminlerin özellikleri sıralanırken, “Onlar boş ve faydasız şeylerden yüz çevirirler. Sözlerine ve emanetlerine riayet ederler.” buyuruluyor. Demek ki ağzımızdan çıkan şeylerden, bize emanet edilenler (Zaman, mekân, makam, dernek, vakıf…) sorumluyuz. Yaptığımız işleri layıkıyla yapmalı, zamanımızı boşa geçirmemeliyiz. Hep doğruluk üzere, güzel ve faydalı işlerle meşgul olmalıyız.

Hazreti Ali (r.a) derki: “Söz ağızdan çıkıncaya kadar senin esirindir. Söyledikten sonra sen onun esiri olursun.” Buradan şunu anlıyoruz ki her aklımıza geleni söylemek bizi sıkıntıya sokabilir. Atalarımız boşuna dememişler “Boğaz kırk boğumdur.” diye.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: “Allah’a ve ahiret gününe inanan ya hayır söylesin ya da sussun.”

Atalarımız demişlerdir ki: “Boş boğazla pisboğazın başı dertten kurtulmaz.”

Yunus Emre’nin şu sözünde de dile hâkim olmanın önemini çok açık ve zarif bir şekilde görüyoruz: “Söz ola kese savaşı/Söz ola kestire başı/Söz ola ağulu (Zehirli) aşı/Bal ile yağ ede bir söz.”

Lokman Aleyhisselam’a demişler ki: “Şu kesilen hayvanın en kıymetli yerinden bize parça getir. Gidip dilini alıp gelmiş. Bir başka sefer de en kötü yerinden getir demişler. Yine dilini getirmiş. Demişler ki her iki seferde de dilini getirdin bunun hikmeti nedir? Demiş ki dil temiz olursa bütün vücut temiz olur, dil temiz olmazsa bütün vücut sıkıntıdadır.”

Haftaya devam edeceğiz inşallah.