Ülkemizin köklü tarihi, yaşadığımız ve mensubu olduğumuz dini değer ve emirler bizlere yaratıcımız olan Allah’ın emirlerine uymayı, yaradılanı yaradandan ötürü sevmeyi öğretir, gösterir ve teşvik, emreder. Ülkemizde son zamanda yaşanan hayvan hakları ihlalleri kamuoyunun büyük bir bölümünün vicdanını yaralamış durumda ve yaralamaya da devam etmektedir.
***
Şanlı ve büyük Osmanlı İmparatorluğu döneminde, yardıma muhtaç insanlar için aş evleri açılır, durumu olmayanların borçları silinir, sokak hayvanlarına bakması için kişiler tutulur bu kişilere maaş verilir, her bir kasap esnafına sokak kedi ve köpeklerinin karınlarını doyurması için aylık para ödenirdi. Osmanlı döneminde sokak hayvanlarına yaradanın bir emaneti olarak bakılır, insandan ayırt edilmezdi. Büyük baş hayvanlar, yaşlanınca satılmaz, ölüme terk edilmez, ölene kadar iyi bakılmaları için maaşa bağlanırlardı. Hatta bazı vasiyetlerde, hayvanlar için bile pay bırakılırdı. Sokak hayvanlarınının beslenmesi de bir meslek haline gelmişti. Bu mesleğin ismi de Mancacılık idi. Mancacılık yapan kişilerden halk hayvan yemi satın alır ya da dileyenler parasını Mancacılık yapan kişiye vererek kendilerinin yerine sokak hayvanlarının düzenli olarak beslemesini sağlardı.
***
Şimdilerde çok özenilen, milletimizin gözüne tozpembe bir perde indirilip pazarlanan Avrupa o esnada neler mi yapıyordu? Avrupa ülkeleri arasında o dönemlerde hiç bir ülkede hayvan hakları kanunu yoktu. 16. yüzyılların başlarında Fransa’nın başkenti Paris’te her yaz tüm sokak kedileri çuvallarla toplanıp toplu şekilde yakılır ve halk o günü çeşitli eğlencelerle bir festival havasında kutlardı. Bugünün Fransa’sına baktığımızda Paris’in merkezinde sokaklarda cirit atan farelerin nedeninin hangi sebeplerden kaynaklandığını görmüş oluruz.
***
Ülkemizin içinde bulunduğu mevcut durum ise içler acısı… STK, dernek ve çeşitli yaşam hakkı savunucuları bile sokak hayvanları için yetersiz kalıyorlar. Burada yapılacak mücadele sadece sokak hayvanlarını beslemekten, mama ve su vermekten geçmiyor. Neden mi? Geçtiğimiz günlerde bir yerde sessizce söylenen ama kulağıma sanki avaz avaz bağırmışlarcasına duyduğum bir diyaloğu size anlatayım. 60-70 yaşlarında bir şahıs, bir başka şahısa aynen şöyle diyordu: ‘Bize kediyi kes, köpeği as diye öğrettiler.’ Evet aynen bu cümleyi duydu bu kulaklar. Dini değerlerimizi hiçe sayan, ecdadımızın mirasını yok eden bu fikir, düşünce ve öğreti kimler tarafından halkımıza empoze edildi? Halkımızı asimile edenler kimler oldu? Konunun sadece mama ve su vermekten ibaret olmadığını buradan anlamamız gerekiyor. Bu ve benzeri binlerce sebep, nedenle bazı şahıslar kedileri, köpekleri, kuşları acımasızca katlediyor. Bu konunun aşılması için eğitim, kamu spotları ve daha çok yönelim yapılması, topyekün bir mücadele verilmesi gerekiyor. Nesillerimizin Osmanlı döneminde olduğu gibidaha çocukluk çağlarından itibarenyetiştirilmesi gerekiyor.
***
Günümüzde sokak hayvanları acımasızca tekmeleniyor,araçlarla eziliyor, en aciz oldukları anda karınları açken ve bir lokma yiyecek bulmaya çalışırlarken alçakça yemeklerinin içine zehir katılarak öldürülüyorlar. Ülkemizin büyük bir çoğunluğu hayvan hakları konusunda tepki içerisinde. TBMM’de kurulan Hayvan Hakları Komisyonu’ndan umut verici öneriler ve çalışmalar çıksa da eksikler olduğu görülüyor. Kamuoyunun özellikle belediyelerin de ceza kapsamına girmesi gerektiğini düşündüğü atlanılmaması gereken en önemli hususlardan birisi olarak görülmeli. Sokak hayvanları ve diğer tüm canlıların mevcut yasalarda bir ‘mal’ olarak görüldüğü aşikardır. Bu canlara zarar verenler biliyorlar ki para cezası alıp serbestkalacaklar. Yasaların bu noktada caydırıcılıktan çok neredeyse teşvik edici olduğu açıkca önümüzde durmaktadır ve acilen bu gidişata bir son verilmelidir.
‘Yaradılanı severiz yaradandan ötürü’ anlayışının samimi şekilde hakim olduğu, yaratılan tüm canlıların bir görevinin olduğunu, hiç bir şeyin sebepsiz yaratılmadığının farkına vardığımız günleri görmek ümidi ve duası ile…