Üç haftadır, Türkiye Gençlik STK’ları Platformu tarafından “TÜRKİYE’NİN GENÇLERİ 2018” adıyla Türkiye gençlerini anlamak, tanımak, onların sesine kulak vermek ve beklentilerine

karşılık aramak amacıyla yapılan saha araştırmasının ilginç sonuçlarına dikkatlerinizi çekmek için araştırmanın çarpıcı sonuçlarını yazılarımda ve konuk olarak katıldığım Çay TV Sosyal Sorumluluk televizyon programında sizlerle paylaşıyorum. Gençliği anlayamazsak geleceği kurgulayamayız. Geleceğe ait idealleri olanların bu alana duyarlı olmaları, gençlik konusunu önemsemeleri gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye genelinde görüşülen gençler, araştırma kapsamında sorulan bazı sorular kullanılarak analiz edildiğinde iki farklı gruba ayrılmıştır. Gençlerin %62,6’sı birinci grup Modern Gençlik olarak adlandırılmıştır. Bu grup da yer alan genç profili Türkiye geneli için ortalama bir görüntü çizmektedir.

Gençlerin %37,4’ü ise ikinci grup da yer almaktadır ve Geleneksel Gençlik olarak adlandırılmıştır. Grupların çeşitli sorulara verdikleri yanıtları incelediğimizde; bu iki grubun bazı konulardaki

değerlendirmelerinin ve yaklaşımlarının farklılaştığı tespit edilse de her iki grup gençlerin öncelikli sorunlarının ortak olduğu görülmüştür. Bunlar; işsizlik, eğitim alanındaki kargaşa, madde bağımlılığı ve geçim sıkıntısıdır. Gençlerin en temel problemi eğitim sistemindeki aksaklıklar, bitmeyen sınavlarla mücadele etmek zorunda kalmak, ailelerin beklentilerini karşılayamama, eğitim alınan alanlarda istihdam edinememe veya çalıştığının karşılığını maddi-manevi görememe şeklinde yaygınlık göstermektedir. Çoğu öğrenci veya çalışan olan katılımcılar, ebeveynlerin tecrübeleri, medya veya siyasi söylemlerin etkisi ile yaşadıkları olumsuzluklarla mücadele etme konusunda yeterli özgüvene sahip değildir.

Sorunları devam eden genç, zaman içerisinde bu durumla mücadele etmekten ziyade mevcut durumu boş vermeye başlamakta veya ümitsizliğe kapılmaktadır. Bu umutsuzluk ve boş vermişlik duygusu ile baş etme konusunda gençler, aile-okul veya devlet tarafından desteklenmediği takdirde ise geri dönülmez hatalara, uzun solukta bunalıma sürülebilmektedir. Yaşanılan sorunlar karşısında katılımcıların genelinin mücadeleyi değil sabretmeyi veya sessiz kalmayı tercih edişi, sorunları ve memnuniyetsizlikleri irdelenen gençlerin ‘Bu sorulara verdiğim cevaplar ne işe yarayacak?’, ‘Bu yanıtlar değerlendirilecek mi? Bence hayır’. Şeklindeki ifadelerden de açıkça görülmektedir. Katılımcıların bu ve benzeri ifadeleri gelecek yaşama yönelik umutsuzluğun da birer göstergesi olarak da değerlendirilebilmektedir.

14-30 yaş arasındaki bu gurubun yaşamdaki memnuniyetsizliklerinde etkili olan etmenler ise, medya, sosyal çevre, gelişen teknoloji, aile baskısı, ekonomik bunalımlar, siyasi istikrarsızlık

şeklinde sıralanmıştır. Tüm bu durumlar, gençleri mutsuz, belirsiz ve korkulu yaşama itmektedir. Bu nedenle gençlere yaşadıkları hayatta değerli oldukları, yaşama değer kattıkları, gelecek yaşam adına umut oldukları gerek medya gerek eğitim gerekse iş yaşamında iyileştirmeler aracılığı ile hatırlatılmalı, gençlerin bugünleri ve gelecekleri koruma altına alınmalıdır.

Gençlerin öz saygılarını kazanmaları, çevresi ve kendisi ile olumlu ilişkiler kurması adına yardımlaşma, destek olma, anlama ve müdahalede bulunma durumlarını destekleyecek çalışmalar düzenlenmeli ve gençlerin bu çalışmalarda aktif katılımı sağlanmalıdır.

Özellikle medya aracılığıyla bilinçli olarak yaygınlaştırılan olumsuz söylemler, batıl inanışlar ve yanlış örneklikler nedeniyle dini, ahlaki kavramların, değerlerin etkisinin azaldığı ve değersizleştiği günümüz dünyasında gençlere doğru/sahih bilgi ile sağlanacak destek onların geleceğine ışık tutma adına etkili bir adım olacaktır.