Heniyye’nin şehit edilmesi, o menfur hadisenin öncesinde gelişen çok önemli bir hususun gündemden düşmesine sebep oldu.

Hatırlanacağı üzere İsrail’in düzenlediği aşağılık suikasttan birkaç gün önce Erdoğan yaptığı bir konuşmada, “Nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok. Sadece biz güçlü olmalıyız ki bu adımları atalım.” diyerek İsrail saldırganlığına göndermede bulunmuş ve bu söz sadece Türkiye’de değil, tüm dünyada bomba tesiri uyandırmıştı.

Doğrusunu isterseniz bu fevkalade mühim açıklamadan sonra merak ettiğim tek şey, Amerika ve Avrupa ülkeleri liderlerinin nasıl bir tepki vereceği oldu.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın İsrail’i ve Netanyahu’yu kastederek; “Artık tasmasını sahipleri eline almalı ve sahip çıkmalı. Bölge daha fazla İsrail provokasyonunu kaldıracak durumda değildir.” sözüyle de işaret ettiği ‘İsrail’in sahiplerinin’ ne söyleyeceği ve nasıl bir tepki vereceği gerçekten çok önemliydi.

Aradan neredeyse iki hafta geçmiş olmasına rağmen tek kelimeyle olsun bu hususa değinen ve görüş belirten bir lidere denk gelmedik.

Meselenin ehemmiyetini müdrik içteki ve dıştaki Erdoğan karşıtları da derin bir sessizliğe gömülmüşlerdi.

Sahibinin sesi diye nitelenebilecek birtakım şovmenlerin, İsrail hesabına yazıklanmalarının ciddiye alınacak bir tarafının olmadığı gerçeğini bir kenara koyacak olursakbu sessizliğin çok manidar olduğunu şıpınişi anlarız.

Başta bazı sözde İslamcılar olmak üzere, tüm muhalif partilerin, sözde solcuların ve normal zamanlarda mangalda kül bırakmayan ulusalcıların bu kesif sessizliğinin tek bir anlamı vardı; Erdoğan’a hakkını teslim etmemek!

Yukarıda tadat ettiğim kesimler bu ortak tepkisizlikleriyle şunu anlatıyorlardı lisanıhâlleriyle…

“Bu gelişme en az “vanmünit” hadisesi kadar etkili olur ve bu da Erdoğan’a yaramakla kalmayıp bizi de bir hayli aşağıya çeker, şimdiye kadar yaptığımız muhalefet bir anda çöpe gider…”

Evet, dile getiremedikleri ve fakat fevkalade korktukları hakikat tam olarak buydu.

Özellikle Gazze üzerinden Sayın Cumhurbaşkanı’na vuran ve tabir caiz ise bu meselenin ekmeğini yiyen kimi sözde İslamcılar ile YRP ve SP gibi partiler, konuşarak dibe batmaktansa sessiz kalmayı ve görmezden gelmeyi tercih ettiler.

Öyle ya, müspet bir değerlendirmede bulunacak olurlarsao güne kadar yaptıkları haksız ve gayri adil tezvirat kendiliğinden su yüzüne çıkacaktı…

Menfi bir değerlendirme de yapamıyorlardı, zira bu da kendi kendilerini inkâr anlamına gelecekti. 

İçine düştükleri durum tam bir “yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal” pozisyonuydu ki en iyisi susmaktı…

Diğerlerinin sessizliğe gömülmelerinin nedeni ise yapacakları olumsuz değerlendirmelerle halk nezdinde Erdoğan’a puan kaptırmamaktı elbette…

Gelelim Amerika ve Avrupa’nın sessizliğinin gerekçelerine…

Evet, İsrail söz konusu olduğunda en şedit önlemleri aldıkları tüm dünyaca bilinengerek Amerika ve gerekse Avrupalı liderler, Erdoğan’ın ucuz bir hamaset vesilesiyle bu sözleri sarf etmediğini gayet iyi biliyorlardı.

Çıtayı bu denli yükseğe koyan Erdoğan Türkiyesi’nin, söylediği şeyi yapmaya muktedir olduğunu ve bunun gerçekleşmesi durumunda on yıllardır ilmek ilmek örülen “yeni küresel sistemin” beklenmedik bir zarara uğrayacağı açıktı.

Esasen, Türkiye’yi ve Erdoğan’ı test etmenin hiçbir yarar sağlamayacağını, yine Sayın Cumhurbaşkanı’nın verdiği Karabağ ve Libya örneğinde tüm detaylarıyla görmüşlerdi.

İşte Amerika ve Avrupa’nın sessizliğinin arka planında bu gerçekler vardı.

Peki, Erdoğan’ı böylesine özgüvenle konuşturan ve bir anlamda ‘hodri meydan’ dedirten güç nedir dersiniz?

Dilerseniz bunu da başka bir yazıda ele alalım.

Yalnız şu hususu hassaten not düşmeliyim.

İçerideki her türden muhalifler ve nadanlar bilmese de yahut kabullenmek istemeseler de hem Amerika ve hem de Avrupa, Türkiye’nin uzun bir zamandan beridir ‘oyun kurucu’ bir ülke olduğunu gayet iyi biliyorlar ve adımları bu hakikate göre atıyorlar…

Yutkunmalarının asıl sebebi budur…